“Çocukların ölüsü bile başa belaydı.” (s. 9)
Kitabı okuyup kapattığınızda bunların geride kaldığını ve dünyanın artık bu karanlık planların bir daha yaşanmayacağı bir barış adası olarak mı düşünmeye başlayacaksınız yoksa George Floyd’un nefes alamıyorum çığlıkları sizi de mi nefessiz bırakacak?
Amerika, öldürülmelerin yüz yıllarca sürdüğü bir coğrafyadır. Yerlilerin ortadan kaldırılmasını izleyen köle ticareti milyonlarca Afrikalının önce topraklarından koparılmasına sonrasında bu insanların çiftlik ve şirket sahiplerince öldürülmesine kadar birbirinden farklı nedenlerden öldürülenlerin torunları, bu kara ruhu kendi bilinçlerinde hala taşıyorlar.
Siyahî çocuk ve gençlerin tutulduğu bir ehlileştirme okulunda yaşanan işkence, ağır bastırma koşulları ve kanun dışı öldürmelerin –ki kitabın içeriğindeki koşullar bağlamında düşünüldüğünde kanunun bunlara göz yumduğu anlaşılır- başarılı bir gözlem açısıyla anlatıldığı metinde yazar, kitabın sonunda kitabın nasıl oluştuğunu da ekler: az biraz kurgu ama çokça araştırılan arşiv, tutanak, demeç, yaşam ve yıllardan içte tutulanın artık haykırılma isteği!
Kitap tam anlamıyla bir kurgu değildir ve Amerika’nın siyahîlere yönelik otoriter, imha ve sistematik işkencelerin doğurduğu bir yaşanmışlıklar özetidir. Siyah olmanın bir kurban olma/edilme gerekçesi olarak görülen bir yaşamın, ne gibi sonuçlara gebe olduğunu bize kırbaç keskinliğinde anlatır. Yakın ve uzak coğrafyalarda -özellikle iletişim araçların ve haber almanın merkeziyetsizleştiği- tanık olduğumuz şiddetin, öfkenin, hak gasplarının işlendiği kitapta tüm bu olumsuzluklarla paralel akansa karakterlerin sistemin düşmanlığını fark ederek özgürlük ve kimliklerini tekrar elde etme mücadeleleridir. Bu yönelim, çoğunlukla öldürülme ile sonuçlanır. Kırılan kemikler, parçalanan etler ve okulun/yurdun arazisine gömülen genç bedenler… Hepsi siyahî ve hepsi kurban… Siyah olmanın sert ve öldürücülüğünü tüm netliğiyle anlatan yazarın belki de kendisi de siyahî iken soyadının Beyaz Kafa (Whitehead) olması da başlı başına bir karşı çıkıştır. Veyahut muktedirlerin bir ironisi!
Kitabın birkaç yerinde, karakterler işkence altındayken Martin Luther King’in: “Bizi hapse atmanıza rağmen sizi seveceğiz. Evlerimizi bombalamanıza, çocuklarımızı tehdit etmenize rağmen, ne kadar zor olsa da, sizi seveceğiz. Kukuletalı saldırganlarınızı gecenin bir yarısı mahallelerimize göndermenize, bizi sürükleyerek evlerimizden çıkarıp ıssız yollara götürmenize ve öldüresiye dövüp bir kenara atmanıza rağmen sizi seveceğiz. Şuna hiç kuşkunuz olmasın; sizi acı çekme yetimizle bitap düşüreceğiz ve bir gün özgürlüğümüzü kazanacağız.” Kazanılmak istenilen kazanılacak mı bilinmez ama kaybedilen çok şey oldu. Blues müzik, Afrika kültürünün cenaze müziğidir, acının ifadesidir ve Nickel Çocukları katıksız bir ölüm listesidir. Ve o müzik hala çalınmakta. Ve o cenazeler hala aynı nedenlerden ötürü kaldırılmakta…
Gerçekliğin demeçlere, arşivlere, anıların ifadesine yansıyan yönlerini kurguya katan Whitehead, daha önceki kurgusal kitaplarında olduğu gibi Amerika’daki ırkçılığın dehşete vardırıldığı izleklerden ayrılarak çizdiği Nickel Çocukları’nda ıslahevinin Beyaz Saray olarak adlandırılan bölümünde sanki ülkenin yönetim merkezi olan Beyaz Saray’a bir parodi yapar gibidir ancak bunun bir komikliği yoktur. Şeker tarlalarında, madenlerde, göletlerde; sıtmayla, palalarla ve açlıktan ölen, öldürülen her bir siyahînin kara yüzüne bir atıf gibidir Beyaz Saray. Yazar, Wall Street’e, dev holdinglere, muazzam askerî güce, teknolojinin devlerine ve güçlü parlak dişli, soğuk mavi gözlü beyazlara belki de yarattığınız karanlığı görün, bu sizin gerçeğiniz, der gibidir.
Çocukların ölüsü başa bela olmuştur zira katile göre o sadece etinden, kemiğinden yararlanılacak bir bedendir. O sadece beyaz kutsala hizmet edecek ve kural dışılık yaptığında kolayca ve acı duyulmadan öldürülüp bir çuvala konulup toprağa gömülmesi gereken bir yığındır. Ancak Whitehead buna izin vermez ve cesetleri umulmadık bir anda tekrar gün yüzüne çıkartır ve artık bir şeylerin saklanması zordur. Yazarın gerçeği, kurgusal zekâsıyla birleştirdiği noktalarsa okuyucuya çoklu bir zihinsel birleştirme alanı yaratmaktadır.
Kullanılan dilin dolambaçsız anlatımı okuyucunun metnin içeriğini net bir şekilde anlamasına olanak tanımıştır. Yazarın burada benimsediği tutumun yanında çevirmenin (Begüm Kovulmaz) hedef dildeki okuyucunun metnin bamtelini kavrayacak şekildeki yerinde çevirisi de okuyucu alımlaması açısından yerinde bir edim olmuştur. Biçemin ve içeriğin bu etkileyici birleşimi, yazın dünyasına yeni bir fikir metninin yaratılmasına olanak tanımıştır.
Yazan: Aydın Meral
İlk yorum yapan siz olun