Müziğin ve tekniğin kusursuz bir sentezi olan, yurt içi ve yurt dışında başarılı konserlere imza atan akademisyen ve korno sanatçısı Begüm Gökmen ile sizler için görüştük, kariyeri ve müziğiyle ilgili güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj: Mine Alpan
Begüm hanım merhabalar, siz bize göre sanat yaşamının çok yönlü isimlerinden birisiniz, çalışmalarınızı heyecanla takip ediyoruz. Durmuyor, sürekli üretiyor ve farklı ülkelerde de başarılara imza atmış bir isimsiniz. Sizin hikayenizi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Müziğe oldukça genç yaşta başladım. 14 yaşında Bilkent Üniversitesi’nde Mahir Çakar ile başladım. Okulu 1 sene erken bitirerek İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda çalmak üzere davet alarak İstanbul’a yerleştim. Mimar Sinan Üniversitesi’nde de master eğitimime başladım. Sanatta yeterlik de burada bitti. Halen aynı okulda doçent olarak çalışmaya devam etmekteyim. 2000 yılından 2008 yılına dek birçok önemli orkestrada Crr, Akbank, Milli Reasürans, İstanbul Filarmoni gibi orkestralarda korno grup şefliği yaptım. Bunun dışında 2004 yılında daha önce denenmiş ancak devamı sağlanamamış Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu bakır nefesli oda orkestrasını kurdum. Bu sene 17. senemiz, Golden Horn Brass ile yurt içi ve yurt dışında sayısız konserler verdim. Andante dergisinin her sene verdiği yılın oda müziği grubu ödülünü aldık.
Kornonun hayatınızdaki yeri, sizin için önemi nedir diye sorsak?
Korno ile 14 yaşında tanıştım ve o günden beri hayatımdaki rolü çok başka. Müzisyen ve enstrümanı, vücudunun bir parçası gibi oluyor, olmazsa zaten protez kol-bacak gibi oluyor ve karşılıklı birbirlerini reddediyorlar. O zaman enstrümanı bırakıyorsunuz. İyi ki böyle bir durum olmadı. Korno zor bir enstrüman. Ne kadar vakit geçirirseniz size o kadar alışıyor ve cevap veriyor. Refleksleriniz otomatik olarak hissediyor ne yapacağını.
Almanya, Amerika, Avusturya gibi ülkelerde sanat kariyeriniz de ilerleyen ve konserler veren bir müzisyen olarak uzun vadede hayaliniz nedir?
Bu ülkelere küçük yaşlarda iken gitme hayalim vardı hatta dünyayı gezme. Müzik bana bu şansı verdi. Mesleğimin güzel yanı kültür elçisi olarak, hem severek ve zevk alarak mesleğinizi icra ediyorsunuz hem de para kazanıyor ve ülkeleri geziyor, kendinizi ve müziğinizi tanıtıyorsunuz.
Bizim planlarımız hep uzun vadeli olmak zorunda çünkü en yakın konser başvuruları bile bir sene önceden başlıyor. Festivallerde ise 2 sene önceden belirleniyor. Ama benim asıl hedefim Golden Horn Brass olarak dünyada ve Türkiye’de daha tanınır olmak, daha fazla konser vermek. Akademik hayalim ise profesör olup daha fazla iyi kornocu yetiştirmek ve Türkiye’de hocamın başlattığı Türk korno ekolunu devam ettirmek.
Pandemi dönemi size ne hissettirdi?
Pandemi herkesi olduğu gibi beni de çok etkiledi, hem psikolojimizi hem de işlerimizi. Yaklaşık 18 aydır sahneye çıkmadan ve enstrümanımızı elimize alamadan geçti. Bu bir müzisyenin hayatında oldukça uzun bir süre. Hem sahneden uzak kalmak üzücü, hem de enstrümanınla uzaklaşmak. Çünkü enstrümanımız nankördür. Siz onu 1 saat bırakırsanız o sizi bir gün bırakır. Kaslarınız unutur, refleksleriniz zayıflar. Umarım kısa sürede tüm dünyada çözüm bulunur ve atlatırız bunu da…
Bir müzisyen olarak başınıza gelen en cesaret kırıcı şey neydi?
İlk konser başvurularımızda bizden vermiş olduğumuz konser referansları isteniyordu. Yeni grup olarak konser vermeden nasıl referans verebilirdiniz ki. Bir yerden konser vermeye başlamamız gerekiyordu. İlk cesaret kırıcı olay buydu. Ama pes etmedim, defalarca başvuruları yineledim ve sonunda bir konser salonu verince diğerleri de onu referans alarak konser vermeye başladılar.
Müzik yolculuğunuz da hangi sanatçılar ilham verdi size?
Ben önce hocam Mahir Çakar’ı ilham aldım. Türk olarak Stuttgart Operası’nda solo korno görevini 25 yıl devam ettirmiş ve bizleri temsil etmişti. Ardından harika çocuk yasasıyla yurt dışında okumuş ve bugün yüzlerce konser veren ve bir dakikası boş geçmeyen devlet sanatçısı Gülsin Onay’ı örnek aldım… hem kişilik olarak hem de sanatı ve hiperaktifliği ile kendime çok yakın buluyorum.
Seneler içinde tekniğinizi nasıl geliştirdiniz? İlk solo repertuvarınızı nasıl oluşturdunuz?
Teknik, okul yıllarında sürekli egzersiz yaparak ve çalışarak gelişen bir yöntem. Yıllar içinde de çaldığınız eserler ve yaş ile birlikte farklı yöntemler ediniyorsunuz. Bu da tecrübe sanırım. İlk solo repertuvarımı çaldığım eserler arasında en severek çaldıklarım arasından seçerek oluşturduğumu hatırlıyorum.
Türkiye’de klasik müziğin gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim okuduğum dönemin şartları ile çok değiştiğini düşünüyorum. Olumlu anlamda gelişme var. Ben okurken kasetler vardı. Sonra Cd‘ler geldi. İnternet son yıllarda tüm dünyaya ulaşmamızı sağladı. Dolayısıyla Berlin Filarmoni’nin konserlerini internet üzerinden canlı dinleyecek boyutlara geldik. Çocuklar ve gençler her türlü klasik müzik notası ve kaydına diledikleri an ulaşabiliyorlar. Dolayısıyla seyirci ve ulaşılabilirlik klasik müziği daha da geliştiriyor, seyirciyi arttırıyor.
En gurur duyduğunuz ve sizde iz bırakan konserleriniz hangileridir?
Benim en büyük hayalim Berlin Konzerthaus’ta konser vermekti. Grubumla o sahnede yer aldık ve konser verdik. En unutulmaz konser benim için buydu.
Son olarak şunu sormak istiyorum; size göre başarılı bir müzisyen ve akademisyen olmak için hangi beceri ve yeteneklere ihtiyaç var?
Müzisyenlikte yetenek % 20, çalışmak % 80 derler. Kesinlikle katılıyorum. Başarılı olmanın tek yolu çok tekrar etmek ve çalışmaktır. Ama harika müzisyen olsanız da şansınız olmazsa yine yollar açılmaz. Şans da önemli faktördür. Doğru insanlarla doğru yollarda karşılaşmanız gerekir. İletişiminizin çok iyi olması gerekir. Akademisyen olmak için başka faktörler gerekir. Doğru eğitim ve iyi akademik kariyer için bu yola baş koymanız gerekir. İdealist olmak en önemli konudur bence. Bir de çalıştığınız kurumun ileri yıllarda kariyerinizin devamı için sizi desteklemesi çok önemlidir.
Müzik ruhun gıdasıdır ve her enstrüman ruhumuzun gıdasının tuzu biberidir. Begüm hanımı yürekten kutluyorum, genç yaşında, çok çalışarak, en büyük hayalini gerçekleştirmiş ama yetmez, şimdi daha büyük hayallerin peşinden koşmalı ki biz de zevkle, keyifle kendisini takip edelim. Müzik dünyasına renk kattığı için tekrar teşekkür ediyorum.