Ressam Arzu Muslugil, “Aldım, Geldim, Çöpten” adlı kişisel sergisiyle 28 Eylül – 6 Ekim tarihleri arasında İstanbul Kadıköy’de bulunan Luna Grande Art & Coffee Company‘de sanatseverlerle buluşuyor. Biz de bu vesile ile Arzu Muslugil ile sanat yaşamı üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Merhaba. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, İstanbul doğumluyum. Kabataş Lisesinden mezun olup Ankara Üniversitesi İşletme ve İstanbul Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği / Sağlık Yönetimi okudum.
Güncel olarak özel bir sağlık kuruluşunda 8 yıldır Hemşirelik yapıyorum. Çocukluğumdan beri sanatla ilgili bir çok şey yaptım fakat son 7 yıldır profesyonel olarak daha da yoğunlaştım diyebiliriz.
Resme olan ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?
Küçük yaşlardan bu yana kendime ya da aile büyüklerime ait hatırası olacak her şeyi saklıyorum. Bunları bir çekmece ya da dolapta bekletmek yerine dönüştürmeye başladım.
İlk başlarda figüratif çalışmalar yaparken daha sonra soyut sanata yöneldim ve elimdeki malzemeleri tuvalle buluşturmaya başladım. Atık kumaşlar, kartonlar, kırık porselenler, çerçeveler, maskeler bahsettiğim bu malzemelerim.
İlk etap da böyle başladı aslında.
Resimlerinizde neleri anlatıyorsunuz ve nelerden ilham alıyorsunuz?
Ben çevresel sorunlara bir şekilde dikkat çekmek için resimlerde atık malzemeleri kullanıyorum. Yani ana tema olarak “ileri dönüşüm” kavramını işliyorum. Çünkü sanatın ve sanatçıların insanlara farkındalık yaratmak gibi bir görevi olduğunu düşünüyorum.
Madem insanlara ulaşabilir olacağım o zaman neden bir mesaj da ben vermiş olmayayım diyerek; Bazen bir eserimde “bakın bu çerçeve atılmasa da oluyor”, “bu karton parçalarını farklı bir şekilde de kullanabilirsiniz” diyorum.
Sonuçta bir sanatçı adayı, bir ressamım ve bu yüzden de bu atık malzemeleri resimlerimde kullanıp, bu şekilde “yaşadığımız evreni atık depoları, çöp yığınları, olmaktan kurtarabiliriz”i göstermeye çalışıyorum.
Bir işin üretim süreci nasıl başlar? İşlerinizin üretim sürecini anlatır mısınız?
Kesinlikle içinde bulunduğumuz ruh halimiz o eserin renklerine yansır ve hikâyesi de böyle başlar. Hadi bir tuval alayım ve şunu resmedeyim dediğim hiç olmadı neredeyse. Benim için bir kaçış rampası gibi bu süreç. Kalbime dokunan ve empati kurduğumda “ben ne hissederdim” dediğim her an, kendimi elimde fırçayla ve boyalarımla buluyorum. Sonra da bu eserler ortaya çıkıyor işte. Bir tuvalde annemin gençliğine ait gömlek parçası görüyorken, diğerinde babaanneme ait bir makası görebilirsiniz.
Kendinizi hangi sanat akımına daha yakın hissediyorsunuz?
Kesinlikle Soyut Sanat’a. Çünkü benim eserlerime uyarladığım tarz, eğitimi olan ya da eğitimi alınabilecek bir şey değil. Birileri “bak bu kağıdı buraya yapıştır, bu kumaşı porselen haline getirip bu fırçayla bütünleştir” gibi bir eğitimi veremeyeceği için bu benim bir noktada kendi yorumum oldu.
Sizce sanat kim için ya da ne içindir?
Sanat bir farkındalık yaratmak, mesajımızı başkalarına nasıl ve ne şekilde verebileceğimizi belirleyebildiğimiz bir akım. Kişi önce kendi için bir farkındalık yaratıyorsa zaten topluma da o farkındalığı en doğru ve en keyifli halinde sunabilir diye düşünüyorum.
Sizi etkileyen veya beğenerek izlediğiniz sanatçılar kimlerdir? Çağdaş sanatçılardan sevdiğiniz, takip ettiğiniz isimler var mı?
Çok fazla var. Günümüz çağdaş sanatçıları sürdürülebilirlik kavramına farklı açılarla yaklaşıyorlar. Arte Povera sanat akımının öncülerinden Jannis Kounellis’in malzemede sınır tanımadığı eserleri benim için apayrıdır. Leo Sewell’in nesnelerle oluşturduğu asamblajları, Michelle Reader’in atık malzemede yaptığı heykelleri çok çok başarılı.
Malzeme ve eser arasındaki ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Kesinlikle birbirlerini destekleyen bir ilişki var. Sanatçı malzemeyi nasıl yorumlamak isterse, eseri de onun üzerinde şekillendirir diye düşünüyorum.
Sanat eserlerinin online satışı hakkında ne düşünüyorsun?
Şöyle ki, beğendiği eseri duvarında görmek isteyen bir sanatsever, hissetmeden eser sahibinden birebir diyalog ile hikayesini dinlemeden satın alacağını düşünmüyorum.
Sanatçı – koleksiyoner ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Neredeyse çoğu eser bir hikâye üzerine ortaya çıkıyor ve izleyiciyle buluşuyor. Sonra o hikâye bir koleksiyonerin duvarını süslüyor. Aslında görünmeyen bir bağ kurulmuş oluyor. Bu çok önemli.
Sanatı nasıl tanımlarsınız? Sizin için sanat nedir?
Benim için sanat; gündelik yaşamda sıradan olan malzemeleri sanatsal ortama taşımak ki ben de bunu yapıyorum zaten 🙂
Geleceğe dair planlarınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
Doğru şekilde daha çok üreterek sürdürülebilirlik adına ne kadar çok farkındalık yaratırsam ve ne kadar çok sanatsevere ulaşabilir olursam, tüm planlarım gerçekleşmeye başlamış da olacaktır 🙂
Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Çok keyifli bir röportajdı. Umarım katkı sağlayıp doğru bir mesaj vermiş olabilirim. Çok teşekkür ediyorum.
Instagram: Arzu Muslugil
Instagram: Luna Grande Art & Coffee Company
İlk yorum yapan siz olun