İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sanat Üzerine Bir Kalem Yazı (III)

Yazan: Kadir Arslan

Sanat tarihi sanatçıların sıradanlaşan anlayışları aşıp yeni bir var oluşu zorlayararak her şeyi yeniden inşa ettiği süreçlerle doludur. Monet boyasını tuvale daha önce hiç kimsenin sürmediği gibi sürdüğünde paydaşlar (izleyici, alıcı, toplum, vesaire) bunun bir devrim olduğunu geç farkedebildi. Şimdi ise herhangi bir yöntemle ortaya çıkan sanat ürünü eğer izleyici tarafından beğeni topluyorsa geri planına bakılmaksızın yüzbinlerce yapıt arasından sıyrılıp bir değer biçilebiliyor. Liberal bakış açısı olan bu altı boş basit yönelim her ne kadar bir ilüzyon olsa da kar zarar ilişkisi düşünen galeriler için en temel beklentidir; fakat durum bu iken haksız da sayılmazlar. Bir önceki yüzyıla kadar gelenekten kopup yeniyi ortaya koyan sanatçıları afaroz edenlerin paranoyası(!) ile şimdikinin ben yaptım oldu paranoyası(!) özünde aynı galiba; çünkü belirli bir kitle tarafından beğeniliyor olmanın yettiği ve her şeyden önce bayağı olmaya başlayan günümüz sanat anlayışı yeni bir “akademik” dizayna ihtiyaç duyuyor. Her türden çalışmanın bir robot tarafından basit ve çok kısa bir sürede yapılacak olması bizleri kaçınılmaz olarak daha disiplinli olması gereken bir sürece evirecektir. Disiplin kelimesi daha çok askeri bir terim olarak karşımıza çıktığından itici olsa da ben disiplin konusunda demek istediğimi bu şekilde özetlemek istiyorum: – Ruh, beden ve aklı tutarlı bir noktada buluşturup çalışkan ve devamlı bir üretkenlik sürecinde bulunmak. Akademinin kalıplar dikte etmesini kesinlikle kabul etmiyorum. Sahte bir özgürlük öğretisi taşıyan akedemiler kendilerini revize edip “özerk dünyanın” standartlarına ve gerçekliğine kanalize olmalı diyorum.

Merkezinde Ortadoğu olan içinden geçtiğimiz bu sancılı ve çok alternatifli geçiş süreci sancılarının birey ve toplumda sebep olduğu duygu ve kafa karışıklığını politik anlamda geçmişin mizansen ideolojileri ile ve sanatsal olarak geçmişin kabulleriyle aşılması imkansız. Mondrian tıkanmışlık yaşandığında geçmişin en ilkel haline dönerek yeniden başlanılması gerektiğini söyledi fakat durum bu kadar basit de değil artık ve kesinlikle her şeyi ve herkesi kapsayacak halk temelli bir devrimi gerekli kılıyor. Yapmamız gerekenin her şeyin en ilkel haline dönüp yeniden başlamaktan ziyade yanlış tanımlanmış ya da manipüle edilmiş olan her şeyin yeniden ele alınarak berraklaştırılmasının daha sağlıklı ve yol açıcı olacağını savunuyorum ve bu şekilde en azından devrimlere açılacak kapılara sahip olacağız. Yani demem o ki öncelikle sahte olan her şeyden arınmak gerek, çünkü bu kadar manipülasyon içinde insanın işi zorlaşıyor ve cidden bocalıyor.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir