İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şehrin Hayaletleri

Mutlu ve mutsuz şehirler var, mutsuzluğunu insafsızlıkla bezeyenler de. Viyana sadece geçmişte yaşar örneğin, şimdiki zamanla işi yoktur. Rafine edilmiş bir küstahlıkla, “Hangi toprağa ayak bastığının farkında mısın?” diye sorar ziyaretçisine. Berlin küllerinden doğmanın gururuyla birlikte eski günahlardan duyulan rahatsızlığın, utanç değil ama rahatsızlığın kesiştiği noktadadır. Barcelona yeninin yalvacı olduğunu haykırır, övündüğü geçmiş bile devrimci kopuşların hikâyesidir. Roma handiyse sonsuz tarihiyle bisiklet hırsızlarını aynı potada eritir, Rönesans çeşmesinin sinema karesine göbekten bağlandığı tek şehirdir.

Ama tüm bu şehirlerin ortak paydası aynıdır, mutlu şehirlerin ortak paydasıdır bu, adını anmadığım diğerlerinin de: bir şehir hayaletlerini kaybetmediği sürece mutludur. Geçmiş çatıların arasında ya da gizli bir kuytuda göz kırpıp kaçar çapkınca. Başını çevirdiğin an çoktan gitmiştir ama o hayalet dokunmuştur omzuna.

Ya burada?

Bu şehir hayaletlerini kovdu, arkalarından teneke çalarak. Geçmiş sadece taş ve boş övüngenlikten ibaret. Sanırım sadece ikincisi kalacak elimizde ve övünmenin kof kelimeleriyle tükettiğimiz dil, o taşları yalamaktan başka işe yaramaz olacak.

*Fotoğraf: Yekta Majiskül

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir