İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sinan Demirer: Sanat benim hayatıma çok iyi geldi.

Kameralar karşısına ilk kez 2012 yılında yayınlanan Vicdan isimli sinema filminde canlandırdığı Dursun karakteri ile geçen, Eski Hikaye, Kod Adı Reaksiyon, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Bozkır gibi projelerde rol alan ve 25 Aralık 2019 tarihinde TV 8 ekranlarında yayımlanmaya başlayan Doğduğun Ev Kaderindir dizisinde Bayram karakterine hayat veren Sinan Demirer ile sanata dair sohbet tadında güzel bir röportaj gerçekleştirdik.

Mine Alpan: Sinan bey öncelikle bu keyifli söyleyişi için değerli şahsınıza çok teşekkür ediyoruz. Biraz bize kendinizden söz eder misiniz?

Sinan Demirer: Selamlar, bu nazik davetiniz için çok teşekkür ederim. 1972 Ankara doğumluyum. İlkokul, orta okul ve liseyi Ankara’da okudum. Sonrasında Bilkent Üniversitesi Tiyatro bölümünü kazandım. Orada çok kıymetli hocalardan ders alma şansım oldu; Cüneyt Gökçer gibi Çetin Tekindor, Lemi Bilgin gibi. 1998 yılında mezun oldum ve mezun olur olmazda hemen Ankara Sanat Tiyatrosu’nda ilk profesyonel tiyatro hayatıma başladım. Bir sezon Ankara Sanat Tiyatrosunda oynadıktan sonra da, tabi orada da çok kıymetli oyuncularla çalıştım, Rutkay Aziz, Altan Erkekli, Erol Demiröz gibi çok kıymetli insanlarla sahneye çıktım. Ondan sonra bir senede, bir sezonda Diyarbakır Devlet Tiyatrosu maceram oldu. Orada da çok güzel şeyler yaşadım, güzel anılar biriktirdim. Sonra Ankara’ya döndüm, 2 sezon sözleşmeli oyuncu olarak devlet tiyatrosunda yer aldım. Ayşe Nişanlıoğlu gibi, Erhan Gökgücü gibi çok kıymetli yönetmenlerle çalıştım. Sonrasında Eskişehir Şehir Tiyatrosu, 2001 senesinde bir kadro sınavı açtı. 2001 Ağustos ayında da oradaki sınavı kazanarak, Eskişehir Şehir tiyatrosu kadrosuna katıldım ve halende orada oyunculuk hayatıma devam etmekteyim. Tabi bu süreçte çok güzel deneyimlerde yaşadım. Onlardan bir tanesi açık cezaevinde oldu, 40’a kadar mahkuma tiyatro dersi verdim. Tiyatro dersi diye başladık ama sonrasında iş o kadar ciddileşmeye başladı ki  baya provalı, temsili bir hale geldi. Prömiyer yaptık, oyunlar oynadı mahkumlar, onlar için de benim için de muazzam bir deneyim oldu. Çok mutlu günler geçirdik, çok güzel şeyler paylaştık. Bu dönemde tabi oyunculuk hayatımda devam etmekteydi. Bu süreçte de hapishanede mahkumlarla geçirdiğim dönemin de oyunculuk anlamında bana katkıları oldu. Mahkumlarında dışarı çıkmasına vesile olmuş olduk, sadece cezaevinde değil, dışarıda da oyunlar sergilediler. Onun dışında tiyatroda iyi ki yaptım dediğim, Aşık Veysel’in hayatını oynadım. Tek kişilik bir oyun oldu, onunla da “35. İsmet Küntay” En İyi Erkek oyuncu ödülünü kazandım. Oda sanıyorum ki tiyatroda 8-9 sene oynamış tek oyundur. Tabi 2008 veya 2009 senesinde, ilk filmimi yaptım. Erdan Kral’la vicdan filmidir. Nurgül Yeşilçay, Murat Han, Tülin Özen’le yapmıştık o filmi. İlk perde maceram böyle başlamış oldu. 2010 senesinden itibaren bir dizi hayatına başlamış oldum. Show Tv’de de Güney Doğu’dan öyküler adında bir diziyle başlayıp, Mor Menekşeler, Kayıp Şehir, Eski Hikaye, Reaksiyon, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi bu güne kadar birçok dizide oynadım. En sonda Doğduğun Ev Kaderindir’de rol aldım. Yerin yüz ikiyüz metre altında bir madenci filminde rol aldım “Yük” adında. Gerçekten etkileyici bir deneyimdi yerin altında. Öğrenci filmlerine destek veriyorum elimden geldikçe. Bir oğlum, bir eşim var, Eskişehir’de tiyatromuzla mutlu mesut yaşamaya çalışıyoruz diyeyim ve kendimden bu kadar bahsetmiş olayım.

Tiyatro ve oyunculuk, hayat adına neler öğretti size?

Şüphesiz çok şey kattı, çok şey öğretti… bir kere eğitimle en başından çok şey değişti. 20’li yaşlarda bırakın tiyatro oyuncusu olmayı, hiçbir planım yoktu. Sahne çok şey kattı, başka bir evren çünkü, başka bir hayat getirdi önüme. Eskiden çok hızlı konuşuyordum ve konuştuğum anlaşılmıyordu. İnsanlar bir daha söylesene, bir daha söylesene derlerdi. Bende insanlarla konuşamıyordum, çünkü anlamayacaklardı. Ama tiyatrodaki diksiyon eğitimi bunu aşmamı sağladı, bütün hayatımı değiştirdi diyebilirim. Sosyal iletişimle ilgili korkularımı, kendimi ifade etmeye olan çekingenliğimi benden aldı. Bana kattığı ilk somut göstergelerden birisi bu diyebilirim. Onun dışında dünyayı algılama şeklimi değiştirdi. Hayatı, tabiatı algılamamı değiştirdi. Bütün bunlar tiyatro ve oyunculukla oldu. Her birimizin algılaması farklı, belirli kalıpları var, bunları tabi başka şekillerde de aşabilirsiniz ama bence sanat bunun için en etkili yollardan birisi. O yüzden sadece oyunculuk tiyatro demiyorum, sanat diyorum ve sanat benim hayatıma çok iyi geldi. Tabi ailemde de sanat durumu vardı, babam çok güzel davul çalar, kaval çalar. Onunla da büyümenin vermiş olduğu sanatlı bir durum vardı ama bu kadar hayatıma işleyeceğimi hiç düşünmemiştim. Ruhum ve aklımın açılmasını sağladı. Gerçekten oyunun ne kadar ciddi bir şey olduğunu şimdi anlıyorum. Katkılarından faydalarından bir tanesi de, şimdi bir tane oğlum var 7 yaşında. Eğer oyuncu olmasaydım, onun oyun dünyasını, hayal dünyasını çok iyi algılayamayabilirdim. Bu çok önemli, mesela çok hayati bir mesele. Bazen görüyorum başka meslekten anne, baba arkadaşlarımı ve onlar daha değişik bakıyorlar. Eşim Gamze’de oyuncu ve bunu hem profesyonel manada yapıyoruz hem de hayatımızın gerçekten bir parçası olmuş, buda bize gerçekten oğlumuzu anlamada, çok katkı sağlıyor. Bana kattığı en önemli şeylerden biri de ne dediğimizin bir önemi olmadığı, nasıl dediğimizin bir önemi olduğunu öğrenmek olmuştur. Üslup çok önemli bir şeydir ve gerçekten söylemeden geçemeyeceğim, sanat insana üslup öğretir.

Doğduğun Ev Kaderindir dizisinde canlandırdığınız Bayram karakteri sizi nasıl bir ruh haline taşıdı?

Öncelikle şunu söylemeliyim, bu soruyu çok sevdim. Bu rol ekran hayatında benim için çok önemli bir noktaya sahip. Ruh hali, yüzleşmeleri olarak çok önemli yere sahip. Aslında başlarda sevgili menajerim Zeynep Oyuk’la rol ile ilgili olarak çekincelerimiz vardı. Oynayacağım karakter ilk bakışta döven, kıran, döken, evine para getirmeyen bir karakterdi. Fakat süreç içerisinde bir biçimde onun da duygusal dünyasına şahit olmaya başladık… Ben de kendi adıma korkularımla yüzleşmiş oldum. İnsanımız izlediği karakterleri özleştirdiği için biraz tedirgin olmuştum. Kızı tarafından da çok seviliyor ama bir türlü yerinde durmayan, yaramazlık, haylazlık yapan bir baba var karşımızda. Birçok ailede, kendi hayatımda da gördüğüm bir karakter. Kendi babamla, etrafımdaki insanların babalarıyla yüzleştiğim çok an oldu. 3-2-1 kayıt denildiğinde, bir rolü değil de, kendi anılarımı canlandırdığımı düşündüğüm anlar oldu. Çok etkilendiğim anlar oldu, örnek vermek gerekirse, gecekonduda geçen bir hikayedir, Bayram ve ailesinin hayatı. Bende Ankara’da gecekonduda büyümüş bir çocuk olarak, o anları, odaları, koridorları gördükçe, bunun hayatımın bir parçası olarak bir şans olduğunu düşündüm. Bayram karakteri beni zaman zaman olumsuz birçok ruh haline soksa da, beni ruhsal olarak da derinliklere götürdü, kendi çocukluk ve gençlik anılarımla da sınamış oldu açıkçası.

Bir diziye başlarken kaygı, endişe gibi duyguları yaşıyor musunuz?

Bir diziye başlarken tabi, kaygı ve endişe duyuyorum ama daha çok heyecan duyuyorum diyebilirim. Çünkü önümüzde duran şeyin metin olarak durması değil, aslında sizin onu nasıl canlandıracağınız, ondan nasıl sonuç çıkaracağınız bir korku ve heyecan yaratır. Ama bu korku ve heyecan sizi diri tutar. Rolünüze ve performansınıza iyi yansımanızı sağlar, tabi olumlu bir şekilde kullandığınız sürece, güzel sonuçlar çıkabilir.

İlk oyunculuğa adım attığınız Vicdan adlı film nasıl bir yolculuktu sizin için, hayatınızda neleri değiştirdi?

Sinemaya ilk adım attığım film Vicdan… Erden Kral’ın çektiği filmdir. Küçük bir roldü aslında, bir taksiciyi canlandırıyordum ama kilit bir noktada bir sahneydi. Olayın finalinde, aslında çok anlatmasam daha iyi, ama taksiciyi kritik bir yerde görüyoruz. Benim için daha önce hiç yaşamadığım bir deneyimdi, kendimi ekranda görmek, büyülendim kaldım açıkçası. Ve bana şöyle bir şey yaşattı, kendimi gördüm, izledim ve evet ben bu işi ekranda yapabilirim dedim. Beni cesaretlendiren bir film oldu o yüzden Vicdan…. Erden Kral çok usta bir yönetmen, onunla ettiğimiz sohbetler, onun oyuncuyu yönlendirme şekli, diğer oyuncularla olan iletişimim çok etkili oldu. İzmir’de çekmiştik ve çok yüksek bir yerde çekmiştik. Taksicinin kullandığı araç çok zor bir arabaydı, aynı zamanda sahne çok şiddetli, gergin bir sahneydi ve aynı zamanda arabayı yönetmeye çalışıyorum. Gerçekten oyunculuk insana, birçok şeyi aynı anda yapabilme becerisini katıyor. Tekrar, tekrar tepelerden inip çıkıyoruz, aynı sahne duygusuyla, gerçekten vicdan filmi bu açıdan benim için çok iyi bir başlangıç olmuştu.

Şans sizce hayatınızda nerede duruyor?

Şans hayatımın her yerinde duruyor diyebilirim. Görebildikten sonra, algınız, kalbiniz açıksa eğer, her tarafta olduğunu görebilirsiniz. Üstelik bir biçimde de şansı yaratan da, gören de, onu tasarlayan da biziz. O da hayatımızın başka bir refleksi. Tiyatro ve oyunculuğun, şans ve şansızlık konusunda, bana gerçeği gösterdiğini düşünüyorum.

Son olarak Gazete Sanat okurları için üç film ve üç kitap önerinizi paylaşır mısınız?

Film önerilerim; Schindler’in Listesi, Son Mohikan ve Sürü.

Kitap önerim ise; “İnce Memet” Yaşar Kemal – “Tutunamayanlar” Oğuz Atay ve “Kuyucaklı Yusuf ” Sabahattin Ali.

Röportaj: Mine Alpan

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir