“Marka Zevktir”, “Adam ve Eve 2023”, ” Paralel Evrenlerde Varoluş” ve “VOID” kişisel sergileri ile adından söz ettiren Cankat Kalyoncu, Art Weeks Akaretler 2019 ve 10/10 sergilerinin hemen arkasından 17 Ekim 2019 Ayça Okay kuratörlüğünde 17 Ekim 2019 tarihinde Masterpiece Maslak’da gerçekleşen “Perception” karma sergisinde sanat severlerle buluştu. Sergi öncesinde Nişantaşı’ndaki atölyesinde Gazete Sanat editörü Elif Özcan’ı ağırlayan Cankat Kalyoncu, paralel evrenler, yapılandırılmış gerçeklik ile Paul Auster, Kafka ve kuantum fiziği hakkında fikirlerini paylaştı.
Aynı zamanda reklamcı olan Cankat Kalyoncu, birbirine hem yakın hem de uzak olan bu iki alanın birbirinden beslenerek ortaya izlemesi keyifli işlerin nasıl çıkabileceğini bize ve sevenlerine göstermiş oldu. Plastik açıdan görsel bir şölen sunan çalışmalarının perde arkasında gerçekliği sorgulayan ve filozofların bilgelik sevgisini araması gibi gerçeklik kavramını arayan Cankat Kalyoncu, ortaya koyduğu çalışmalarıyla bu sorguya biz sanat severleri de dahil etti.
Şimdi gelin, Cankat Kalyoncu’yu daha yakından tanıyalım:
Çalışmalarınızda anlatmak istediğiniz unsurlar nelerdir?
-Yaşamımdaki ilgi alanlarının işlerime yoğun bir şekilde yansıdığını düşünüyorum. Sanat ve tutkumun yanında benim için vazgeçilmez olan bilim, doğa ve seyahat bunların başında geliyor. Son dönem işlerimde ise bunların bir yansıması olan yapılandırılmış gerçeklik ağırlıklı rol alıyor. Seyahat ettiğim ya da etmek istediğim yerleri, yaratmış olduğumu karakterler ile buluşturuyor birbiri içerisinde yapılandırarak kendi gerçekliğimi yaratmaya çalışıyorum. Yaratmış olduğum kısmen surreal dünya ise benim bilinç altıma dönüşüyor.
İşlerimin büyük bir bölümünde beden son derece ön planda ve kendini saklamaktan uzak bir şekilde yer alıyor. Figür ve saf insan bedeni benim için bir tutku. İskelet, kaslar ve onları kaplayan deri zaten başlı başına bir sanat eseri.
Size göre gerçeklik nedir?
-Gerçeklik bizim dokunabildiğimiz, hatta hissedebildiğimiz bir şey dahi değil. Bilim, sanat ve dinler yüz yıllardır bir sır. Bizim gerçeklik dediğimiz kavram ise sadece sınırlı duyularımız ve kısa yaşamımızda edindiğimiz tecrübeleri kapsıyor. İşte benim derdim de gerçekliğin peşine düşmek ve aramak. Bulabilir miyim, hayır, araştırmaktan vazgeçer miyim, tabiki hayır.
Sanata ilgi duyduğunuzu ne zaman anladınız?
-3 yaşından beri durmadan elimde kalem birşeyler karalıyorum. Özellikle ailemin yeteneğime eğilmesi ve beni bu konuda teşviği ile sürekli olarak çizdim, boyadım. Arabalarla başlayıp, süper kahramanlarla çizmeye devam ettim. Çocukluk döneminde arkadaşlarım dışarıda oyun oynarken ben resim çizerdim. 18 yaşıma kadar resim büyük bir rol kaptı hayatımdan. Ardından Hacettepe Üniversitesi’nde mühendislik eğitimi, daha sonra yurtdışında marka ve pazarlama eğitimi bu sürecin önünü tıkamış olmasına rağmen 7 sene önce, gördüğüm bir rüyanın etkisiyle, tekrar resime başladım. Tabiki bir şeyi tam yapmak gibi bir karakterim olduğundan, kendimi durduramadım ve boyamaya devam ettim.
Yetinmedim ve Rusya, Amerika ve İtalya’da akademilere katıldım. İstanbul’ a dönünce önce işe Mustafa Özel Hoca’nın atölyesinde çalışmaya başladım. İki yıl gibi bir süreden sonra ise kendi atölyemi açtım. Zorlu bir seçim de olsa sanat kariyerim istediğim gibi gitmeye başladı. Sağlam ve emin adımlarla ilerlediğimi düşünüyorum. Sosyal medyayı da sesimi duyurmak, işlerimi göstermek için aktif olarak kullanıyorum. Tek eksiğim Türkiye’deki sanat ile ilgili çevremin azlığı. Ama bu da yavaş yavaş oluşuyor sanırım. Türkiye’de ve Amerika’ da işlerim ağırlıklı olarak satılıyor. Bağımsız bir sanatçı olmama rağmen direk atölyeden alan yeterli sayıda koleksiyoner ve sanatsever ile karşılaşıyorum. Özellikle 2 yıl kadar açık kalan New York’taki atölyemin buna çok katkısı oldu. Yaptığım işler kitsch ten çok uzak. Dolayısıyla sadık, entellektüel ve biraz da çılgın bir kitlem var. Bu da beni çok mutlu ediyor.
Türkiye’de ve dünyada sanat piyasasında sadece piyasa odaklı sanatçılar oluyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz ve sizin çalışmalarınız daha çok neye yönelik?
-Piyasa işleri her zaman daha çok satıyor tabiki. Ben bunu yapamıyorum. Tabiki denedim ama başladığım tuvali bitiremedim bile. Benim en keyif aldığım tepki “ilginç” denmesi. Beni mutlu ediyor. Sanat anlayışımın temelinde satış kaygısı yok. Elbette satılmasını istiyorum çünkü bir başkasının evinde sürekli izleniyor olması duygusu egomu besliyor. Tabiki bir de alıcısı müze olursa daha da müthiş.
Sanatta farklılaşmak, ortaya yeni birşeyler koymak hiç te kolay değil ama samimi bir manifesto, bol çalışma ve sabır ile başarı kaçınılmaz.
Serginizde karşılaştığınız ya da çalışmalarınızı takip eden kişilerle ilgili sizi gülümseten bir anınız oldu mu?
– Kadıköy vapurunda güzel bir anım var. Atölyemin Kadıköy’de olduğu zamanlarda atölyeme vapurla giderdim. Yolculuğum sırasında resim yapardım. Bu sırada bir kadın geldi ve beni izledikten sonra şiir yazdı. Güzel bir sohbetimiz oldu. Ben de ona resim yaptım. Tanımadığım birinin bana şiir yazmasını beklemiyordum ve güzel bir anı oldu. Onun dışında sanat dünyası başlı başına ilginç. Artık neyin ilginç olup neyin ilginç olmadığı konusu bende kavramsal soyut bir şeye dönüştü.
Sanat dışında nelere ilgi duyuyorsunuz?
– Bilimsel olarak okuma yapmak ve bir şeyler izlemek ilgi alanlarım arasında. Kuantum gerçekliği, kuantum mekaniği, kuantum fiziği, paralel evren gibi konular üzerinde düşündüğüm ve araştırma yaptığım konular. Kuantum felsefesi şu sıralar çok popüler bir araştırma konusu fakat benim alanım felsefesinden ziyade bilimsel boyutu. Küçük parçacıkların evrenin tamamını oluşturması fikri ve aynı yapı taşından oluşan trilyonlarca farklı şeylerin olması beni çok etkiliyor. Gerçekliği oluşturan şey bizim aslında kavrayamadığımız o boşluklar içerisindeki fiziksel olarak dokunabildiğimiz o maddedir. Atom olarak adlandırılan maddenin %99.9 kısmı boşluktan oluşuyor. Benim bir nesneyi ya da bir kişiyi tutarken aslında boşluğu tutuyor olmam bana çok ilginç geliyor. Günlük hayatta bu durum beni düşünmeye sevk ediyor ve bu düşüncelerim sanata yansıyor.
Cankat Kalyoncu’ ya bu güzel sohbet için teşekkürlerimi sunarım.
Röportaj: Elif Özcan
İlk yorum yapan siz olun