İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tüm Panayırların Heyulası – Hangimiz Ucube, Hangimiz Değil!

İnceleme: Damla Karakuş

Bu sefer bir antoloji ver elimde. Fantazi ve bilimkurgu öyküleri yayımlayarak edebiyat yolculuğuna çıkan ve kısa bir zamanda diğer edebiyat türlerini kapsayan çalışmalarla da zenginleşen “Kayıp Rıhtım” internet portalı tarafından derlenen antoloji, Tüm Panayırların Heyulası adını taşıyor. Fantazi, bilimkurgu, korku, distopya, tuhaf kurgu ve polisiye türlerinde yazılmış “Ucube” temalı 20 öyküyü bir araya getiren, adıyla bile dikkat çeken antolojide ucube; bazen bir mekân, bazen bir durum ve bazen de bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Bu antoloji için kalemini eline almış pek çok yazar var: Hikmet Hükümenoğlu, Bahadır Cüneyt Yalçın, Bahri Vardarlılar, Deniz Erbulak, Eda İşler, Ekin Açıkgöz, Emirhan Burak Aydın, Ezgi Polat, Hakan Bıçakcı, Mehmet Berk Yaltırık, Murat S. Dural, Müge Koçak, Onur Selamet, Orçun Ünal, Özgürcan Uzunyaşa, S. İpek Ortaer Montanari, Seran Demiral, Suat Duman ve Süreyyya Evren, Ayça Erkol.

Antoloji, son dönemlerde kategorileri ve serileriyle dikkat çeken etkin yayınevlerinden İthaki’nin, Pangea serisinden çıktı. Aslında burada yeri gelmişken Pangea’dan da söz etmek gerek: Geç Paleozoik ve Erken Mesozoik dönemler arasında var olmuş, günümüzdeki bütün kıtaların “ortak atası” olan dördüncü ve son süperkıta. Günümüzden 300 milyon yıl kadar önce oluşmaya başlamış ve 100 milyon yıl kadar önce de dünyadan ayrılmış olan Pangea, sanırım bu kitabın çıkacağı seriye verilen en uygun isim olmuş.

Gündelik hayatın bütün tuhaflığı ve yaşanamayacak kadar ağırlaşan şartlarının yanında gerçekleşiyor ucube. Ortada suçu olmasa da görünümünden dolayı fiziki saldırı benzeri bir şiddetin taşıyıcısı gibi algılanan ucube, agresyonu gündeme getiriyor. Ucubeler, genelde doğaüstü varlıklar olarak algılansa da insanla ortak kökeni de bulunuyor ve bu durum öykülerde çokça kullanılmış. Orangutanlar ve boğalar cirit atıyor bu öykülerde. Hem norm ne ki, normal olsun değil mi?

Sistem karşısında akıl sağlığını koruyamayanların, gördükleri düşten korkup delirenlerin, çocuk tacizlerinin ve kadın cinayetlerinin sızdığı hikâyeler okuyoruz bu antolojide. Çöplüklerden çıkan cesetler kadar, denizlerimizi kimyasal çöplüğe çeviren AB ülkelerinin kimyasal atıkları da nasiplerini almış konulardan. Yani neresinden baksanız yirmi öykü birden yürek sızlatmaya karar verip kaleme alınmış. Hoş, artık tüm bu bahsi geçen konular çoğu zaman birer sözcükten ibaret olabiliyor. Belki de “Ucube” bir yandan tam olarak buna dikkat çekiyor…

Hep bir yerlere gidiyor, bir yerlerden dönüyor, birileriyle tanışıyor, birilerinden uzaklaşıyor, kenara çekiliyor, daha da tuhaflaşıyor, daha da kendisine üzülüyor, daha da güvenini kaybediyor, daha da yalnızlaşıyordu.” (Sayfa 97)

Hayvana dönüşen insanlar, insana benzeyen karartılar, Rapçiler ve torbacılar dolduruyor öykünün ara sokaklarını. AVM’lerdeki marketlerde satılan gıdaların ambalajları, cep telefonu uygulamaları, mitolojik ögeleri ve sohbet odalarıyla, sanal dünya tekinsiz bir alan oluşturuyor. Sırlı aynalara yansıyan şarap şişeleri, canavarlar ve halüsinasyonlar sarıyor öykünün sınırlarını. Dünyanın en kısa ikinci metrosuna yolu düşen kumpanya, düş denizine kulaç açıyor bir öyküde. Trafiğe takılan hafiyelerin iz sürdüğü karanlık sokaklar ve kaçacak yer bulamayan katiller de unutulmamış. Kadınların bedenlerine dönük önyargılarını dağıtmak ve kadın ihlallerine son vermek amacıyla kurulan bir otel ve personeliyle tanışıyoruz bir başka öykünün sonsuz tahayyülünde. Bir öyküde bizi, navigasyona yön veren kocaman bir göz ve yapay zekâ karşılıyorsa, diğer öyküde Toros dağlarının tepelerinde bir burçta gece yarısı ortaya çıkan umacı heyulasının, ağanın oğlundan isteğinin peşine düşüyoruz. Bir öyküde acımasızlığa kurban edilen güzellik yolumuzu kesse de diğer bir öyküde kahramanımız Yaşar’ın hâlâ bindiği minibüste hep çalan “Murra Murra” şarkısı eşlik ediyor yola ve biz de atımızı sürüyoruz masalların sonsuz gerçeklik dünyasına…

Sonra bir bakıyorum, hepsi bir düşmüş ve ben uyanmışım. Evet, bu öyküler belki de bir düşten ibaret. Kötü bir düşten. Tıpkı yaşadığımız dünya gibi!

*

KÜNYE:

Tüm Panayırların Heyulası:

Kayıp Rıhtım Öykü Antolojisi

Kolektif

İthaki Yayınları

288 Sayfa

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir