Ankara’da bulunan Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Osman Hamdi Bey Sergi Salonu, Doç. Ayşegül Türk’ün “Yemek Fragmanları” adlı kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi, 24 Şubat’a kadar ziyaret edilebilecek.
Manifesto
Sanayileşen ve dijitalleşen dünyada laboratuvar- mutfaklarda oluşturulan fast-food adını alan nesne-yemekler bizlere sunulduğunda artık o şeyler çoktan kendinden muktedir olana dönüşmüştür bile. Bu nesne-yemekler hem yapımı hem de sunumu kameralarla izlenerek yemek alanları sanki bir suç mahaline dönüşmüş, yiyen insanlar da sanki suçluymuş gibi kayıt altına alınmaktadırlar. Bunların ötesinde tabağımızdaki nesne-yemekler aynı zamanda öteki olanın temsili için kurtçuklarla, sineklerle servis edilerek; organik dünyanın varlığı hissettirilmiştir.
İnsanla yemek arasındaki ilişki tek boyutlu değildir. Yemek eylemi sade beslenme yani fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasından ibaret değildir. Çoklu ilişkiler çerçevesinde şekillenir. Kimlik, aidiyet, statü, moda, alışkanlık, kolay ulaşılabilirlik gibi birçok değişkenin farklı biçimlerde oluşan bir olgudur.
“Lévi-Strauss bir konuşma dili olmayan insan grubu olamayacağı gibi pişirme esnasında verilen yiyecekleri hazırlama teknikleri olmayan insan topluluğunun da olamayacağını belirtir”. Ancak kapitalist üretim modelleri sayesinde tüketimin öne çıkarıldığı ve bireyselleşmenin ön planda tutulduğu yeni bir yemek üretim ve tüketim sisteminden söz edilir. Ameliyathaneye dönüştürülen mutfaklarda kimyasal kodlarla bileşimleri yapılan yemek nesneleri hazır yemek üretimin mecraları haline gelmiştir. El değmeden hazırlanan nesne yemekler artık elle tüketildiğinde anlam kazanan beslenme formalarına dönüşür. Sağlık, hastalık ve hijyen kavramlarının iç içe geçtiği günümüzde özellikle pandemi günlerini yaşadığımız bu zamanda hazır nesne yemeklerin hayatlarımızdaki yeri daha da enteresan bir hal almaya başlamıştır.
Seri üretim bandında insanın makineye döndüğü bu sistemde besin üretmek ve tüketmek duygusal anlamını yitirmiş; hazır nesne yemek formuna dönüşen bu şey sentetik ya da yapay olanın temsili haline gelmiştir. Medya kanalları, moda, yaş, sosyal statü, kültürel kodlar gibi belirleyenler ile nesne yemekler insanın yemek alışkanlıklarını yeniden oluşturmuştur.
“Yemek Fragmanları” ismi verilen bu sergideki yapıtların odak noktası da çoklu değişkenlerin olduğu yemek alanında nesne yemeklerden kaçışın olanaksızlığı ve bu olanaksızlık üzerinden alternatif çözüm olarak organik olanın bu sürece eklenmesi olarak düşünülmüştür. Steril yapay nesne yemekler organik-doğal olanın temsili için böcek, sinek ve tırtıllarla birleştirilmiştir. Yaratılan ikili atmosfer beklenmedik olanla karşılaşmanın vereceği görsel travmayla izleyicinin şoke olması sağlanmıştır. El değmeden hazırlanan nesne yemek organik olanla birleştiğinde iğrenç olana doğru yönelir. Tiksindiren bu durum doğal olanın yeniden çağrılması içindir.
Nesne yemekler üretim bandında hazırlanırken steril koşullar kadar, yapım süreçlerinin her durumda gözetim altında tutulması da önemli bir noktadır. Gizli kamerayla kayıt altında üretim süreci görünmez olan tüm süreçler görünür olurlar. Hazır nesne yemeğin belleğini oluşturan bu kayıtlar izleyici ya da tüketici için sır perdesidir. Kameralar önünde, kayıt altında gerçekleşen üretim süreci tüketime geçildiğinde de kayıt altına alınmaktan kurtulamaz. Fast food zincirlerinde, avm alanlarında restoranlarda kamera kayıtları kesintisiz sürer. Her an gözetlenme süreci devam eder. Yemek tüketimi ile ilgili her alanda görülen gizli kameraların gördüğünü insanın göremediği için ortaya olağandışı bir sıradanlık çıkar. Böcekleri gören ve gördüğü yerde öldüren insan gözüyle kamerayla yemek nesnelerini yiyen insanları izleyen kameranın tavrı insanla aynıdır. Kamera gözü insan gözüdür. Bir fragmanın parçası olarak yaşanan bu durum, günün her saatinde farklı coğrafyalarda küçük farklarla devam etmektedir.
Gözetlenen nesne yemekler yendiğinde tüketildiğinde ise gözetleyen ve gözetlenen bedenler şimdi aynısını yapar konuma gelir. Artık kendisi kayıt altına alır ve gözetler. Öte yandan da daima gözetlenir.
Öte yandan küresel salgının yaşandığı şu günlerde evlere kapatıldığımızdan; evlerimizde ve mutfaklarımızda istediğimizin dışında zaman geçirmek zorunda bırakılmışızdır. Bu durum şimdiye kadar deneyimlemediğimiz yeni bir olgudur. Kadın ve mutfak konusunda beliren yapışık düşüncenin kırılmasına yönelik olarak suni saç olarak bilinen peruklar da serginin imajlarına dâhil edilmiştir. Perukta dışarıda hazırlanır ve sunulur. Ve saç yerine ikame edilir. Saçın ikamesi peruk, yemeğin ikamesi hazır yemek şekline dönüşerek ikame hayatların sahiciliği konusunda sınır tanımayız artık. Başka bir ifadeyle; doğal yemek yerine üretilmiş nesne yemeklerle ilişkimiz gibi peruklarla da kurulan ilişkimiz de dışımızdaki kurgulanan sistemin çıktılarını kullanmak, tüketmek ve içselleştirmekten ibarettir. Nesne yemeklere yapılan tırtıllı böcekli ve sinekli müdahale gibi kadın ve erkek perukları organik olanın temsili için böcek tırtıl ve sineklerle servis edilmektedirler.
İnsan ya da hayvan derisi bedenin dış kaplaması, koruyucusu olarak düşünülür. Deri; bedeni dış etkenlerden koruma özelliğinin yanı sıra içte olanın da korunması için yapılanmıştır. Bu anlamda nesne yemeklerin korunup saklanması ve içindekinin korunması için uygun kaplar, kutular yani mekân içleri tasarlanır. İçi henüz boş olan bu kaplar içindeki nesne yemekle buluşturulduğunda tüketim süreci tamamlanarak nesne yemek de üretim bandındaki serüvenini sonlandırmış olacaktır.
Nesne yemek üretim ve tüketim pratiği içinde yerini aldığında görünmez süreçler görünür kılınır. Polyester olarak adlandırılan büyük boyutlu yarı şeffaf yüzeylerde siyah beyaz devasa imajlarla nesne yemekler oluşturulmuştur. Kimi çalışmalarda alt yapı olarak çizim kurgulanmıştır. Bu çizimler kişisel zihin haritalarımızın temsili olarak planlanmış ve üzerine çoklu imajlar küçük fragmanlar şeklinde üst üste bindirilmiştir. Bu fragmanlar üretim sistemindeki birimlere denk düşer. Görünmez olan bu birimler yüzey üzerinde fragmanlara dönüşerek şiirsel bir etkiyi de görselleştirmiştir. Bunlar havanın ve rüzgârın titreşimi ile hem hareket ederler hem de ses çıkararak mekânın olanaklarını artırırlar. Tıpkı yapay olanı organik olanla buluşturma çabası gibi mekânda yapıtlardan yayılan ses ve hareketle doğal olana gönderme yapılır.
Sergi 24 Şubat’a kadar, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi Osman Hamdi Bey Sergi Salonu ANKARA adresinde sanatseverleri bekliyor.
İlk yorum yapan siz olun