İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Musto Resminde Plastik ve Fonetik Değerlerin Özdeşleşmesi 

Yazan: Ümit Yaşar Gözüm

İsviçre’de yaşayan duayen sanatçı Mustafa Cemal Yıldırım ya da Avrupa sanat çevreninde tanındığı adıyla Musto için zaman, anlam karmaşasına düşmeyeceği kadar keskin ve akıcıdır. Çok yönlü sanatçımız plastik sanatlarda fonetik değerlere sıklıkla başvurarak resim ile müzik arasında vazgeçilmez  ritmi yaratmanın denemelerini yapmaktadır. Bu bağlamda plastik ve fonetik değerlerin özdeşleştirmesi üzerine iz düşüm yapmayı deneyeceğim…

Figür Ne Söyletir Sanatçıya, Ne Anlatır İzleyiciye!

Soyut resim; figürden uzaklaşan sanatçının, tuvali değişik hareket ve renklerle dokuya dönüştürme çabasıdır. Kavramsal sanatta fikir iyiyse eğer, forma kavuşan şey de eser niteliği taşır. Aksi durum sanatçının “hiç ”le karşı karşıya bırakmasıdır kendini. Aynı şekilde figüratif ya da soyut figüratif ekspresyonist resmin, güçlü desen ve renk yetisini gerektirdiği de ortada durmakta. 

Bu yanıyla Mustafa Cemal Yıldırım resmine baktığımızda; figürün öne çıktığı, sanatçının misyon yüklediği figürlerin dünyasında buluruz kendimizi. Her figür, konunun bütünlüğüne bağlı olarak sanatçının resme yerleştirdiği figürlere, kendi skalasından seçtiği renk tonlamaları ile duygular yüklemesiyle anlam kazanıyor. Pentür onun işidir. 

İhtiyaç duyduğunda yeni dışavurumculuk akımının tekniklerini de yetkinlikle kullandığını görüyoruz. Modern ve postmodernizmle birlikte ortaya çıkan, dışavurumcu figüratif sanat anlayışının, yaşayan önemli yorumcularından biridir.

Musto Resminde Ritim

Musto resminde ritim; üst üste bindirilmiş renk katmanlarının, fırçanın durduğu yerde ortaya çıkardığı zıtların birliğidir. 

Resim tekniğine iz düşüm yaparken gözlemlediğim, beden ritmiyle tuvalde oluşturduğu leke üzerinde, çizginin gücüne dayanan figürler oluşturuyor. Resmin ritmini görmemizi sağlayan sanatsal dili, fırçanın ucundan akıtıyor görsel belleğimize. Sanki bütün çabası, yarattığı ritmin ahengiyle izleyicinin yüzleşmesidir. Herkesin gördüğü açık kapılarla ilgilenmek yerine, kapalı perdeleri aralamayı misyon edinmiş sanatçılardan. 

Kendisini yaratıcı kılan iç dünyasını eserlerine yansıttığı bu dışavurum, izleyicide coşkulu karşılık buluyor. Sanatçı resmin teknik değerlerine ek olarak fonetik değerlerde yüklüyor. Bunda yirmiyi aşkın klasik ve çağdaş sanat enstrümanı ile bütünleşmiş olmasının da etkisi olduğunu söyleyebiliriz. 

Şekil ve Forma Kavuşan Düşünceler, Düşler…

Musto’nun sanatında ele almamız gereken başlıklardan biri de şekil ve formdur. Tuval, bir duvarı –iki boyutlu sınırlandırılmış bir alanı- temsil ederken, nesnelere iki boyutlu zemin üzerinde, üç boyutlu bir görsellik kazandırmak form yaratmaktır. 

Sanatçının şekil ve form ilişkisi, henüz bir biçime kavuşmamış düşüncelerinin ve düşlerinin görselleşmesinde berraklaşarak gösterir kendini. Düş ve düşüncenin tuvalin yüzeyindeki yanılsaması, sanatçının yetkinliğine bağlı olarak izleyicide olumlu ya da olumsuz duyumsama oluşturur. 

Musto’nun resminde perspektif ve gölgeleme, parçalanmış kurguların resmin bütününde yarattığı yanılsamalardır. Bu yanıyla Sanatçı, bütün nesnel ve öznel argümanlarıyla yaşama kılavuzluk eden resimler üretir. Şekilden ziyade formun ağırlığını hissederiz sanatçının resimlerinde. Ancak o, her şeyin forma kavuşması gerekmediği mesajını da yine resimleri üzerinden verir. Tematik resimlerinin izleyiciyi ikna etmesindeki başarısı, forma kavuşan düşüncelerinin eseridir. 

Resimdeki karmaşanın üstünde bir yerden “özne burada ve kazandırdığım formla yeniden kendisi oldu”, diye seslenir. Formlarındaki ışıkla gölge, aydınlıkla karanlık arasındaki yumuşak geçişlerin keskinliği, öznenin görkemini güçlendirme yöntemidir Musto’nun sanatında.

Sanatçının en büyük sermayesi düşleridir. Düşündükleri, gördükleri, algıladıkları aslında içindeki aykırı aydının, imgeleri sanata dönüştürme düşüdür. Sıradan konuların, nesnelerin, algıların aslında nasıl ele alınması gerektiğinin sihirbazıdır. Onları sıradanlıktan çıkarıp izleyicinin algısını istediği yere odaklamak bir yöntem ve birikim işidir. 

Yaratma serüveninde sanatçının düşlerini esere dönüştüren yardımcısı, renklerdir. Musto kendi renk skalasını oluşturan ressamlarımızdandır. Renklerle elde ettiği iz, gölge ve doku üzerinden izleyicide derinlik algısı oluşturmayı düşler. 

Her eseri kendi içinde düşünsel bir sistematiğe ve disipline sahiptir. Özellikle kompozisyonlarında her izleyiciyi kendisinden bir parça arayışına yönlendirmekle kalmaz, onu resmin içine çekerek aktörlerden biri yapar.

Mustafa Cemal Yıldırım resim sanatını, insanı düşündüren yanıyla ele alır. Her resminde izleyicinin, ressam burada ne anlatmak istemiş sorusunun ötesine geçmesini sağlar. Bundan ne anlıyorum, kendime dair ne buluyorum sorularını sordurur. 

Bu perspektiften baktığımızda, sanatında kompozisyonun yerini ayrıca irdelemek yerinde olacaktır. İç dünyasını çizerek görselleştiren sanatçılardan biri olarak, özden bağımsız bir düşüncenin çok da gerçekçi olmadığını anlatır. Çizerek düşünen ressamın başarısı, düşüncelerini plastik ögelere dönüştürerek sergilemesi anlamına geliyor. Bu bakış, gerçeğe kültür katmanlarının üstünden kuşbakışı yaklaşmaktır. Tutkusu gerçek olan her şeye ulaşmak ve güzel olanın izini sürmek ütopik bir eylem olmaktan çıkmalıdır.  Diziler hâlinde ele alarak  Musto Büyülü Gerçeklik*** kitabımın kurgusunu oluşturma aşamasında yakaladım Musto’nun kendine özgü imgelerle sanatını evirdiğini. 

Düşüncesindeki ve düşlediği yaşama, bazen parmak, bazen fırçasının ucuyla dokunduğunu görüyoruz. Onda bütün renklerin coşkusunu, kendi renk kartelasından sık kullandığı renklerde ise dinginliği görüyoruz. Zıtların yarattığı coşku yine zıtların barışıyla mümkün kılıyor hayatı. 

Üretme serüveninde gözlem, irdeleme, analiz ve etkin olanı belirleme sanatçının, toplumsal olanı sorgulama yetkinliğinin de bir göstergesi olarak çıkıyor karşımıza. 

Toplumsal alanda yapılan mantık hatalarının bireyin yaşamındaki etkileri, çocukluğunda karşılaştığı ataerkil yapının baskıcı yanı, Musto’nun içindeki isyanın zeminini hazırlıyor. Bu içsel haykırışlar, sanatçıyı bireyin varoluşunun kutsal bir hak olduğunu savunan aydına dönüştürüyor.

Musto, kendi iradesini zorlayan kararla, doğduğu topraklara geçici de olsa veda ettiğinde, yaşamıyla bütünleşmiş görsel ve düşünsel değerlerin mizanını da dağarcığında götürüyor. Bu göçmenlik durumunun yarattığı boşluk onun sanatına kaçınılmaz olarak yansıyor. Boşlukta kalan düşüncelerini, renk ve çizgilerle anlatıma dönüştürüyor. 

Düşlerinin gerçeğe, gerçeğin düşlere ilintilendiği zamanlarda tuvale yansıyan Musto, resminde unutmak istediklerini sıraya koyduğu, birbirini tamamlayan dizilerin resimlerini yaratıyor. Bir güncenin sayfalarına aktarılmış düşlerini, doğu batı ekseninde kalıcı kılmanın çabasında görüyoruz onu. Öyle ki, şayet renkler olmasaydı yaşamı nasıl algılardı, diye sormadan geçemiyor insan. Gerilim, hüzün, sınırsızlık, titreşim ve dinginlik vb. bunların hepsinin kendisini bulduğu skalayı oluşturan düşünsel yaklaşımın algısına da değinmek gerekiyor. 

Kırmızının, yeşilin, morun, mavinin, turuncunun ve sarının yaşamdaki karşılığını yakalayamasaydı sanatçı, tematik resimlerinde bunların hepsini birden ahenkle yansıtabilir miydi tuvale? Bu soru sanatçının içindeki coşkunun, suskun bir dışavurumudur diyebilir miydi yazar-eleştirmen? Ne zamanki onun resimlerinde öngörülemeyen sonu, görünen gerçekliğe dönüştürme tutkusunu yakaladım, o zaman vazgeçtim akla ziyan sorular sormaktan…

Resime Yansıyan Müziğin Ritmi: Ezgilerin Görsel Dili…

Mustafa Cemal Yıldırım sanatında Anadolu ezgilerinin yerini “resimleri, türkülerin resmidir ya da resimlerin türküsüdür” diye tanımlayabiliriz.  Beslendiği kaynak, eşzamanlı hasret ile hüznün, sevda ile zorluklara karşı direnme duygusunun ışığına çekiyor sanatçıyı. Bu yaklaşımıyla günümüz kültür endüstrisinin, felsefesiz sanat dayatmasına karşı bilinçli tepki duyan temsilcilerinden biri olarak adlandırabiliriz sanatçıyı. 

Hepimizin türkülere tutunduğu yerde Musto, türküleri yaşayarak gelecek kuşaklara aktarmanın yolunu gösteriyor kitlelere. Popülist yaklaşımın küçümseyerek ötekileştirmeye çalıştığı, köye veya kökene bakışı, sanatçı özgün yaratının başat unsuru olarak görüyor. 

Dejenere olmamış umudun, dayanışmanın, sevda ve sevginin farklı renkleri olarak saf duygu ve yaşanacak doğaya içkin göndermeler yapıyor sanatçı. Fonetik sanatta da köken kültürden evrensel değer yaratma ve uygarlığa yeni kapı aralama çabasındaki sanatçının başarısı ortada durmaktadır.

Sanatçı Musto Büyülü Gerçeklik kitabının yazarını ziyaret ettiğinde, yazarın bir dönem üst yönetici olarak sanat kurumlarını da yönettiğini hatırlatarak, koyu sohbetin bir yerine fonetik sanatla kurduğu gönül bağını: 

Benim enstrüman icatlarım da oldu. Bizde enstrüman çoktur. Gurbette olmanın iyi yanı hasreti artırırken, yaşadığın yerin enstrümanlarını da öğrenme, hatta onları kendi enstrümanlarımız ile birleştirme fırsatı vermesi. Müzikte de öyle. Örneğin, Okay Temiz ile çalışma stilimiz aynı, birlikte çalma deneyimi yaşamış olmanın mutluluğunu taşıyorum. Türk Cazı denemelerimiz kesintisiz ilerliyor.” Diye aktarmıştı.

Gökyüzü Başımızın Üzerindeyken mi Güvendeyiz?

Yaşamayı öğrenmek ince bir sanattır. İnsan, içinde bulunduğu her serüvenin kendini güvenli bir limana ulaştırmasını ister. Ancak yaşam hepimizi zoru başarmaya yönelttiği gibi Musto’ya da bunu dayatmıştır: Önce yaşamayı öğren diyerek, yaşamı tehdit eden sorunların sanatsal pratiğine yöneltmiştir onu.

İnsan hep bildiği gökyüzünün değişik hâllerine alıştırır kendini. Alışkanlıklar, kanıksamalar hepsi… Aslında gökyüzü başının üzerindeyken insan kendini güvende hisseder. Bir sabah uyandığında o berrak maviyi göremediğinde başlar içsel sürgün. Sanatçının içinde kaybettiği güven, gökyüzünü başının üzerinde göremediğinde başlar. İçsel yalnızlık ve aidiyetini sorguladığı dönemlerin izleğinde oluşur sorgulayıcı/refleksif dil.  İçinde geliştiği zaman ve mekânı anlamaya duyduğu merak, kendisinden yavaş yavaş uzaklaşmıştır. Varoluşsal temalar bir yandan kuşatırken benliğini, aynı ayak izlerinin üst üste katmanlar oluşturduğu insan deneyimleri diğer yandan meşgul eder zihnini. 

Yer duygusunu sorgulamayı düşündüğünde sanatçı, artık göç zamanı gelmiş demektir onun için. İçsel güçlerin ötesine geçmek ya da onları yeniden anlamlandırma çabası sanata evrilmeye başlamıştır. Keskin çizgilerle yaşadığı ruhsal dönüşümün yansıması, sanatının evrimsel formlarını yaratmasına yol verir. 

Algının sınırlarını zorlamasıyla kendinden uzaklaşmış olan güven, yeniden benliğine yerleşmeye başlar. Bu ruhsal dönüşümle birlikte, uzağında duran algının sınırlarını çizmeye başlar ki her şey kendini yeniden estetik yaratıya odaklandırarak üretmeye yönlendirir.

Çağdaş sanatın mistik ve sembolik anlatım dilini kullanan Musto, bu dile kendi terminini yani sorgulayıcı dili eklemek suretiyle sadece kişisel, sanatsal ve toplumsal değişime kapı aralamaz, lirik bir toplumsal varoluş öyküsü çizmek üzere sanat serüvenini taçlandırır. 

Öyle ki sanatçı için özgürlük kadar özgüven de vazgeçilmezliğini hissettirir. 

Dijital Çağın, yükselen değeri kontralto modern dişilin erilleşmesi insanları bilmedikleri bir ütopyaya davet ederken, Musto’nun “Keşfedilmemiş Dünya Değerleri Müzesi’nde kendine yer verilmesi de yarattığı estetik ve sorgulayıcı aydın tavrının getirdiği ödüldür.

Yeryüzü Hâlleri  

Beden üzerinden yapılan kimlik politikalarını sorgulayan Musto’nun “…beden ile resme başlayıp kol ile devam edip parmak ucuyla resmini tamamlayan ressamlar” kategorisinde değerlendirildiğine dikkatinizi çekmek isterim. 

Mustafa Cemal Yıldırım’ın, sanatın güç işi değil, felsefi düşünüş ve estetik değer üretme, düşleri ve gerçekliği bir forma kavuşturma misyonu olduğunu temsil eden sanatçılar arasında gösterilmesi, Türk resim sanatı tarihi adına önemli bir kazanımdır.

Yeryüzünde insanın olumlu ya da olumsuz karşılaştığı anların izlerini taşıdığını söyler ruh bilimi. Bu gerçekten hareketle, zamanın bu durumların üzerini külle kapatabildiğine ama asla silemediğine de işaret eder. Zamanla dağınık ve parçalanmış bu anların toparlanması, bir iyileşme hâlidir. Erken yaşlarda tanıştığı dönemin toplumsal kaosunun yükünü de üstlenmesi, onun figürlerinde yaralanmış, yaşanamamış veya ötekileştirilmiş bütün yaralı figürleri tamlayan bir şamana dönüştürmüş sanatçıyı diyebiliriz.

Notlar:

1-Sanatçının doğduğu topraklarla bağının işlendiği Aidiyet Katmanları sergisi Cermodern’de  03-27 Nisan 2025 tarihleri arasında izleyiciyle buluşuyor. Sanatçının Türkiye’deki ilk büyük s retrospektif sergisinin küratörlüğünü üstlenen Ümit Yaşar Gözüm, Musto Büyülü Gerçeklik kitabını da yayımladı.( Ümit Yaşar Gözüm, Musto Büyülü Gerçeklik, Net Kitaplık, Mart 2025, Ankara)

2-Kişisel Sergileri

Valette Vakfı, Ardon, İsviçre, 2018 Estrée Galerisi, Ropraz, İsviçre, 2013 DemArt Sanat Alanı, konser/sergi, Lozan, 2008 MaisonPoteAmie Galerisi, Lozan, 2006 Prieuré Galerisi, Pully, İsviçre, 2000 ND Marterey Sanat Alanı, Nadine Dentan, Lozan, 1998 IMD (Uluslararası Yönetim Öğrenme Merkezi), Lozan, 1995 Azzimut Galerisi, Saint-Pierre-de-Clage, İsviçre, 1995 Chêne Galerisi, Cenevre, İsviçre, 1990 L’Acrylique Galerisi, Monthey, İsviçre, Nisan 2025 Cermodern, Ankara-Türkiye

3-Musto; çok yönlü sanatçı Mustafa Cemal Yıldırım’ın yaşamını sürdürdüğü (İsviçre-Lozan) Avrupa sanat çevrelerinde, tanındığı ismidir. 

*Felsefeci, Yazar, Sanat Eleştirmeni

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir