İstanbul’un köklü ve zengin tarihinin hemen her dönemine şahitlik etmiş olan Ayasofya’yı klasik bir müze veya cami ya da kilise olarak gezmek yerine tılsımlı sembolleri ve anlamlarını keşfederek ziyaret edebilmeniz adına, “Ayasofya / Hagia Sophia” için yazıyorum.
Var olduğu günden bugüne üç kıtanın kaderinde söz sahibi, üç medeniyeti büyüten, dünyanın en eski şehirlerinden olan İstanbul’un, en önemli simgelerinden biri kabul edilen Ayasofya…
‘’ Ey Süleyman ! Seni geçtim’’ diye haykıran (527) İmparator Justinianus, Kudüs’teki Süleyman Mabedinden çok daha üstün bir tapınak inşaa edilsin istemişti. Daha önce ki yazılarımda belirttiğim gibi ataların “mekanların kaderi var” deyişine Ayasofya ile yeniden katılıyorum çünkü Ayasofya inşaa edildiği günden beri hala her yıl dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor. Bizans’ın en büyük kilisesi, 1453 yılında İstanbul’un fethi ile Müslüman’ların kutsal camisi, hatta Cumhuriyet dönemi 1934’ten beri müze, dahası “Dünya Miras Listesinde” yer alması vesilesi ile Ayasofya çoklu kimlik ve ziyaretçi yapısına sahip!
Ayasofya inşa edildiği tarihten günümüze gelinceye kadar tarih, dinler tarihi, kültür tarihi, sanat tarihi ve özellikle de mimari açılardan pek çok esere konu olmuştur. Ayasofya’nın iskeleti, kare şeklindedir ve bütün doğu kiliselerinde olduğu gibi doğu yönüne bakmaktadır. Osmanlı dönemi kaynaklarda geçen ifadelerden de anlaşıldığı üzere çeşitli kaynaklarda “Ayasofya” adı; “Kutsal bilgelik”, “Tanrı’nın hikmeti” anlamına gelmektedir. Ayrıca I. Justinianus’un, Ayasofya’nın açılış töreninde kestirdiği kurbanlar ve dağıttığı sadakaların “Salomon (Süleyman) işte seni geçtim!” cümlesiyle aslında Hz. Süleyman metafor niteliğinde olup, düşünce olarak Ayasofya’ nın hikmet ve kutsallığı ile ilişkilendirilmiştir.
Ayasofya’nın en önemli özelliklerinden biri iç süslemeleridir. Ayasofya, altın ve gümüş işlemeli süslerle maddi âleme, ezoterik sembolleri ve kapıları ile manevi aleme gönderme yapmaktadır. Bizans halkının mabed içinde ibadet etmeleri geleneği nedeniyle kiliselerin dışarısından çok, iç kısmı önemsenmiştir dolayısıyla Ayasofya’nın iç kısmı oldukça gösterişlidir. Ruh dünyasına gönderme yapan sembollerinden bahsedecek olursam öncelikle “ hayat ağacı” sembolünden bahsetmek isterim. Dünya üzerinde yaşayan en ilkel toplumlardan, semavi dinlere hatta ileri medeniyetlere kadar, toplumların kutsal saydığı eski sembollerinden olan “yaşam ağacı” sembolü Ayasofya’ da giriş kapısının üzerinde yer alır. Türk toplumunda rastlanan “aile soy ağacı” aslında hayat ağacı sembolünün fikirsel ve duygusal aktarımını tamamlar niteliktedir.
Araştırmalarımdan anladığım kadarıyla, Ayasofya’ da yer alan ağaç sembolü göğe doğru çıkmak, yükselmek, meyveler ile sonun olmadığını ve yeni bir başlangıca devri daim oluşunu nitelemektedir. Buna bağlı olarak, “yaşam ağacı” metaforu hali hazırda evrensel olarak ölümsüzlük, şans, bereket, sağlık ve hastalıktan kurtulmak gibi anlamları tasvir etmektedir.
Ayasofya’ nın sosyal kaderi İstanbul’un tarihi ile de oldukça bağlantılı sayılır. Halk arasında 7 tepeli İstanbul olarak rivayet edilen tepelerden, ilkinin Ayasofya’nın bulunduğu tepe olduğu rivayet edilmektedir. Depremlere karşı korumak için yerleştirilmiş olan “Poseidon Tılsımı” eski sembol ve mimari zekaya sahip ustalar tarafından Ayasofya’ya yerleştirilmişti. Bilindiği üzere günümüzde metropol haline geldiği halde İstanbul için en korkutucu senaryolar arasında halen deprem veya fay kayması nedeniyle yaşanabilecek büyük zarar, eski tarihlerden bu yana halen ilk sırada yer alır.
Ayasofya ve gizemleri denince yine ilk akıllara gelmesi gereken bir diğer tarihi tılsım ise görselde görmüş olduğunuz anahtar sembolüdür. Efsaneye göre Ayasofya’nın kapıları her sayıldığında 1 adet fazla sayılıyormuş oysa ki toplam 361 kapısının olduğu söyleniyor. Konu ile ilgili olarak Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde şunları kaydetmiştir: “Bu cami, dışında ve içinde toplam 361 kapıdır ama 101 kapısı büyük kapılardır ki onlardan kalabalık cemaat girip çıkmakdadır”. Ayasofya’nın doğu tarafında iki, batı tarafında halen açık olan yedi, kuzey tarafında beş, güney tarafında iki, bunların dışında da mabedin alt ve üst katlarında çeşitli bölümlere geçişleri sağlayan pek çok kapı bulunur.
Ezoterik sembol olan ve Ayasofya kapısının üstünde yer alan “anahtar sembolü” eski çağlarda ilimde sınıf atlamanın ve metafizik olarak eşiksel yükselmenin tasviri olabileceğini iddia edenlerde mevcut. Halk dilinde bu kapının bir tarafı “Cennet”, bir tarafı “Cehennem” kapısı adı ile bilinir. Kapılarda bulunan kabartmalardan biri içi içe geçmiş iki asma yaprağını gösterir. İkincisi, bir hurma ağacı yaprağının her iki yanında duran, üzümlerle dolu iki kâsenin tasviridir. Üçüncüsünde ise bir çift yunus balığı sembolü tasvir edilmiştir.
Ayasofya’ da karşılıklı iki melek tasviri bulunmaktadır. Sol taraftaki Baş melek Mikail mozaiği sağdaki ise Cebrail mozaiğidir. Altın bir zemin üzerinde olan kanatlı melek bir elinde asa ve diğerinde kristal bir küre tutar. Yüzleri çağlar ve farklı dönemlere rağmen hiç bir zaman kapatılamayan bu meleklerin yüzlerinde oval bir yıldız yer almakta.
Müslümanlık inancında, Miraç Gecesi cennet makamlarından büyük bir mabed gösterildiğine ve bu mabedin dünyadaki benzerinin sadece Ayasofya olduğuna dair eski zaman rivayetçileri sebebiyle Fatih Sultan Mehmet’ in, İstanbul’u feth ettiğinde ilk gittiği yerin, bu nedenle Ayasofya mabedi olduğu söylenir. Dünya’nın en eski ve gizemli yapılarından Ayasofya’nın sanatsal sembolleri, yer altı mimarisi hatta su dolu kuyuları ile rehber eşliğinde gezilmesi gereken tarihi eserlerin başında gelmektedir.
Ayasofya aslında görünen değil, toprak altında derinliği yaklaşık 10 metreyi bulan ve bazı yer altı sarnıçların Topkapı Sarayı’nın bahçesine kadar uzandığı efsane bir yer altı mimarisine sahip. İstanbul’un altını dolaşan tüneller, altında kalyonun gezebileceği geniş bir sarnıç olduğu, oradaki kuyulara kuşatma sırasında atılan mücevherler, kripto odası, gizli yazışmaların yapıldığı odalar varlığından söz edilmektedir. Yer altı mimarisine ait halk arasında bahsi geçen bir çok efsanenin gerçek olup olmadığıysa halen merak konusudur. Günümüzde toprak dolmuş olmasına rağmen var olduğu iddia edilen “Ayasofya Yeraltı Tünelleri” hakkında, ziyaret öncesi araştırma yapmayı unutmayınız.
Her yıl en az birkaç kez ziyaret ettiğim ihtişam sembolü, kadim Ayasofya hakkında daha çok yazılacak efsane, bilimsel gerçek, rivayet olmasına rağmen şimdilik başka bir yazıda “Gazete Sanat’ ta” görüşmek üzere, sevgi ve saygılarımla. Hoşçakalınız!
Bu haftanın sanatla ilgili özdeyişi ise, E. G. Benite’ nin efsane sözlerinden gelsin! “Sanat eserleri, bir medeniyeti sonra ki nesillere aktaran şahidlerdir.”
Kaynakça
İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, 2. Cilt, Tercüman Gazetesi Kültür Yayınları, 1982
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, haz.: İlhan Tekeli, İstanbul, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Yayınları, 1993
Yazan: Tülay Çağlar Kadı
Yazıdan tam anlamıyla keyif alamadım. Çok kopuk anlatımlar var. Biraz daha anlaşılabilir ve okunabilir olsaymış keşke. Umarım bir sonraki yazılarınız özet niteliğinde değilde daha bilgi verici olur. Yine de kaleminize sağlık.
Bence, belli bir sınır olmasına rağmen ‘geniş perspektif’, yalın bir dil ‘önemli konu başlıkları ve okuyucu da merak uyandıracak’ canlı görseller ‘ile gayet keyifli olmuş. Emeğinize sağlık..
Nice, beautiful..!
[…] nde yer alan bir diğer varlık ise Süleymaniye Cami’ dir. İstanbul siluetine deyim yerinde ise nakış gibi işlenmiş olan bu mimari yapı, ünlü Mimar Sinan’ın […]