Yazan: Yekta Majiskül
Nedendir bilinmez, Franz Kafka’nın kabuğuna çekilmiş, sürekli yazmakla meşgul bir kişi olduğu sanılır. Oysa tam tersine, Kafka’ya sıkı bir gezgin desek pek abartmış sayılmayız. Üstelik bu gezginliğin birkaç değişik boyutu var.
Önce ikamet ettiği evlerden başlayalım. Kafka, Prag Yahudi Mahallesi ile Eski Şehir mahallesinin kesiştiği noktadaki bir evde doğdu. Üniversiteyi bitirene dek, ailesiyle birlikte taşınıp durdular. Uzunlu kısalı, oturduğu evlerin sayısı 10’u ferah ferah aşar. Evlerin sayısı konusunda biraz anlaşmazlık yaşanıyor. Kafka yaşamöyküsü yazarları tarafından oluşturulan 11 evlik bir liste var, bir tür resmi tarih listesi.
Söz konusu resmi listeye giremeyen en az 4 ev daha var. Büyük olasılıkla, Kafka’nın yaşamında önemli (elbette yaşamöyküsü yazarları için önemli!) bir olaya denk gelmedikleri için resmi listeye alınmamış evlerden söz ediyoruz. Ev sayısında sorun yaşanan dönem, yazarın ailesiyle birlikte yaşadığı yıllarla sınırlı.
Kafka ailesinden ayrılıp tek başına yaşamaya başladıktan sonra sorun bitiyor. Kafka’nın Prag’da tek başına ikamet ettiği ev sayısı 5, bunda ayrı gayrı yok, liste tek. Toplam çizgisinde, pek çok evde ikamet etmiş bir şehir gezginiyle karşı karşıyayız. Üstelik bu ev değiştirmelerden şikâyet eder görünse de, Kafka her taşınmada yazısı için yeni bir itici güç bulmuştur.
Prag içi gezginliğin diğer bir görünümü, Kafka’nın uzun yürüyüşleridir – bazen arkadaşlarıyla bazen tek başına. Kafka narin bünyeliydi, son demlerinde ciddi hastaydı ama hep dayanıklı bir adamdı. Genellikle tek başına şehrin sınırlarına doğru yürüyüşlere çıkmayı severdi. Parklar, bahçeler, koruluklar yeğlediği rotalardı. Sık sık uzandığı noktalar, günümüz Prag ölçeğinde bile uzaktır. Demem o ki, argo deyimle, uzayıp gitmeye bayılırdı.

Sigorta hukukçusu olarak Bohemya içinde yaptığı yolculuklar gezginliğinin başka bir boyutudur. Günlüğüne, mektuplarına ve yazdığı raporlara göz atılırsa, Bohemya’nın büyük şehirlerinin tamamına, taşrada pek çok yere, hatta bazılarına defalarca yolculuk etmiştir. Ofis çalışmalarında kaybettiği zamana yazıklanan Kafka, tam tersine, iş yolculuklarından neredeyse hiç şikâyet etmez. Gördüklerinden, tanıştıklarından, ziyaret ettiklerinden hep mutludur.
Tıpkı iş yolculukları gibi zorunlu çıktığı diğer yolculuklar, sağlık nedenleriyle yaptıklarıdır. Sadece son yıllarında değil, gençliğinde de daha güçlü bir bedene sahip olmak amacıyla Orta Avrupa’da epeyce yol tepmiştir. O dönemde adı sanatoryum olan, günümüz diliyle “spa” merkezlerinde haftalarca konaklamıştır. Ölümüne neden olan hastalık ilerledikçe daha uzun sürelerle daha uzaklara gitmiştir. Kız kardeşinin Zürau’daki (günümüzdeki adıyla Siřem) çiftliğinde, nekaheti atlatıp güç toplamak için bir kış geçirmiştir. Prag dışı ilk uzun ikameti budur. İtiraz eden olacaktır, yazar hastane köşelerinde sürünüyor, bu nasıl gezginliktir diye. Gel gör ki, sadece mektuplar değil yazdığı öyküler de Kafka’nın bu süreçleri yazı verimi açısından verimli değerlendirdiğini gösterir – yine şikâyetten çok çıktığı yoldan memnuniyet hâkimdir.

arasında.
Gelelim Kafka’nın uzaklara yaptığı, günümüz diliyle turistik gezilere. Almanca konuşulan yörelere defalarca gitmesine bakıp şaşırtıcı değil desek de, Kafka’nın uzandığı rotalar epeyce çeşitli ve şaşırtıcı. Örneğin İsviçre topraklarından geçerek İtalya’ya birkaç kez indi. Bu güney seferlerinde Verona, Milano ve Kuzey İtalya göllerini gördü. Hatta Brescia’da bir uçak festivaline katıldı, teknolojik icatlara karşı hissettiği çekinikliğe karşın keyif aldı, uçaklar üzerine bir deneme karaladı.

Az önce yazdığım gibi, Berlin, Münih gibi Alman şehirleri, İmparatorluk başkenti Viyana, Kafka için kapı komşusu gibi sık sık gidilen yerlerdi. Geçerken not edelim: Berlin’i daima sevmesine karşın Viyana’yı sevmemiş, açıkça küçümsemiş, bunu mektuplarında açıkça belirtmiştir. Batıda gittiği en uzak nokta Paris’tir ama ilgideğer olan şu, Kafka Paris’e ilişkin hiçbir şey yazmamış, hatta gitmemiş gibi davranmıştır – Paris için Viyana gibi olumsuz düşündüğünü iddia edemesek de, “yüzyılın başkentinin” Kafka’da uzun boylu iz bırakmadığı gerçek.
Kafka’nın gezginliğinin son bir boyutu daha var. Kafka çok genç yaşlarından başlayarak içinde yollara düşmek arzusunu taşımıştır. Kurgusal metinlerini okuyunca anlaşılır anlaşılmasına ama öyle satır aralarında dolaşmaya gerek yok, günlükleri ve mektupları hep bir yerlere gitme özlemiyle doludur. Gerçek yolculukları düşünmekle kalmaz, düşsel yolculuklar tasarlar. Ömrünün son demlerinde Filistin’e göç düşüncesini kafasında çevirmesi, giderek orada bir lokanta açma hayaliyle İbranice öğrenmeye başlaması, hep bu yol hayalinin tezahürüdür.
Devamı var…
İlk fotoğraf: Yekta Majiskül – Simyacılar Sokağı ya da Altın Yol 22 – Kafka’nın en ünlü evlerinden biri.
İlk yorum yapan siz olun