Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı’ndaki parçacıklardan birinde, “Hayatımdaki en büyük trajedilerden biri, Bay Picwick’in Serüvenleri’ni okumuş olmaktır,” diyor ve hamiş niyetine ekliyor: “Geçmişe dönüp de onu tekrar ilk defa okumam mümkün değil artık.”
Pessoa’nın yazdığı en apaçık cümlede bile bir alicengiz oyunu olabilir, yine de, bize dibace olsun diye, cümleyi göründüğü anlamıyla ele alalım. Okur, bir kitabı okuduğuna pişman olabilir elbette, her kitap okunur değildir, hatta kimisi mutlaka okunmamalıdır. Nedir, Pessoa Dickens’ın kitabını çok sevmiştir. İlk soru burada belirir: Okur, çok şeyi açabilen bir anahtar elde etmişçesine sahiplendiği bir kitabı okumaktan niçin pişman olur?

Okur çok sevdiği bir kitabı kimi zaman bitecek kaygısıyla da okumaktadır. Elinden gelse kitap bitmesin diye zamanı yavaşlatmak ve kitabın tadını sonsuza dek çıkarmak ister. Böyle kitaplar okurun kendisi
açısından zamansız okunmuş olabilir. Onu hayatının başka bir bölümünde, onun için daha uygun olduğunu düşündüğü zamanda, ilk kez okuyamamanın verdiği kederle dolabilir. Ya da daha sonra okuduğunda aynı hazzı alma imkânı ortadan kalkabilir. Bu zamansız okumanın okura ne kazandırdığı ya da ne kaybettirdiği üzerinde düşünülebilir. Okur, çok sevmiş olduğu kitabı zamanından önce okuduğunu düşündüğünde ne kaybettiğini düşünür ki bundan pişmanlık duyar?
Kim bilir, kayıp diye görünen belki zamanından önce elde edilen kazançtır, kadri kıymeti bilinememiş kazanç. Müfredat zoruyla hatmedilen Dostoyevski, arkadaştan geri kalmamak için okunan Kafka, hatta daha masumaneleri, kulağa çalınan adın bastırılamayan hevese dönüşmesiyle el atılan Borges… ya da başlangıç noktamız gibi, Pessoa’nın erken okuduğu Dickens.

Orta yaşa gelindiğinde, önündeki zamanın geride kalana kıyaslandığında ne kadar az olduğunu fark ettiğimizde, aslında çoğu kitabı erken okuduğumuzu keşfederiz. Dönüp bir daha bakmaya fırsat bulamadığımız bir umman kalmıştır ardımızda, kemirdiğimiz ama tadına hakkıyla varamadığımız kitaplardan oluşan bir umman. Dönsek, yeniden okusak, “şimdiki aklım olsaydı” desek. Ama bu yeniden okumanın olası hayal kırıklığı tehlikesini göze almaya değer mi?
Kimi kitaplar için değer. Bu kitaplar, yıllanmış şarap etkisi yaratabilir. İsimleri önemsiz. Okura ne verebildiği, daha doğrusu okurun ondan ne aldığı önemlidir. O kitaplar belki lise yıllarında belki daha erken zamanlarda, çocuk klasikleri diye basılmış hatta basılırken kuşa çevrilmiştir. Bazı okur o kitapları sonrasında eline hiç almazken bazıları ise neden daha önce tam metnini okumadım diye hayıflanabilir. Hatta kimi okurun bu kitaplarla çeşitli nedenlerden dolayı zamanında yolu kesişmemiştir. Çok geç zamanda karşısına çıkmıştır ama kitap öyle bir kitaptır ki tüm gecikmeye rağmen okur onu okumaktan son derece mutludur. Öyle ya da böyle bazı kitaplar belki de hiç zamanında okunamaz. Yine de okuru belli düzeyde etkilemeyi başarır.

Okur, kimileri için ise “Bunu neden tekrar okudum ki!” diye düşünebilir. Bu hem zamana hem kişinin bilgi düzeyine hem estetik algısına hem de kitaba bağlıdır. Bu kitaplar tekrar okunduğunda mayhoş bir tat bırakabilir. Bunun çeşitli nedenleri olabilir. Bu nedenler ne olursa olsun sonuç değişmeyecektir: Zaman kaybı. Peki, bir kitabı tekrar okumanın ölçütü ne olabilir? Hangi ölçüte sahip kitaplar yıllar sonra okunduğunda benzer güzel tadı hatta daha fazlasını verebilir?
Nedir, belki bu soruların hepsini paranteze alan tek bir soru vardır: Okumanın, okuyucunun kendisinden başka ölçütü olabilir mi?
Yazanlar: Yekta Majiskül – Serhat Sarıçoban
*1. görsel: Lizbon’daki Fernando Pessoa Evi’nden bir kapı (Fotoğraf: Yekta Majiskül)
İlk yorum yapan siz olun