İnsanın kendi gerçekliği nedir? Ya da bu gerçekliği ve anlamını nasıl bulabilir?
Geçmişin, doğanın ve insan ruhunun derinliklerinde bir yolculuğa çıkarıp, varoluşumuzu, kendi gerçekliğimizi ve anlamımızı sorgulatan Güzide Ertürk’ün Kül Ormanı adlı romanını Ketebe Yayınları bizlerle buluşturdu.
Kül Ormanı, ölü bir denizcinin rüyalara musallat olup köylüleri rahatsız ettiği ve ardından Ege Denizi’nin geri çekildiği Yosunlu Köy’de, denizin geri dönmesi için yollar arayan Azra’nın macerasını anlatıyor. Azra bu süre boyunca, konuşmaktan tereddüt edip çekindiği hatta tedirgin olduğu Sevim ve İnci Satıcısı’yla birlik olur. Sevim ve İnci Satıcısı’ndan, Simurg’un ve Lilith’in hikâyelerini öğrenen Azra, sadece fiziksel bir yolculuğa değil, kendi gerçekliği ve anlamını bulduğu ruhsal bir yolculuğa da çıkmış olur.
Yosunlu Köy, insanın içsel dünyasını ve bu dünyadaki çatışmaların bir metaforu olarak karşımıza çıkıyor. Ertürk, karakterlerin duygusal derinliklerini ve gelişimlerini betimleyerek, bizleri karakterlerle bağ kurmaya davet ediyor. Azra, güçlü ve kararlı bir karakter olarak öne çıkarken, onun içsel çatışmaları Ege Denizi’ni geri getirme çabasıyla paralel bir şekilde ilerliyor.
Çevresel perspektiften bakıldığında, roman doğanın değişimleri ve iklim krizine de dikkat çekiyor. Ege Denizi’nin çekilmesi ve orman yangınları, çevresel felaketlerin insan hayatı üzerindeki etkilerini doğrudan yansıtıyor.
Azra’nın denizi geri getirme çabası okura farklı bakış açıları sunuyor. Azra’nın bu çabasını iki açıdan inceleyebiliriz. İlki insanın doğayla olan bağı yeniden kurma isteği, ikincisi ise psikolojik ve felsefi açıdan Azra’nın çıktığı bu yolculuk, bireyin kendi gerçekliğini ve anlamını bulma arayışıdır.
Azra’nın içsel yolculuğunu ve dönüşümünü, doğanın sembolizmi ve doğanın insan psikolojisi üzerindeki etkileri aracılığıyla görüyoruz. Azra ve diğer karakterler için doğa; bir sığınak, iyileştirme kaynağı ve içsel bir dönüşüm alanıdır. Orman, deniz, dağ gibi doğal unsurlar, karakterlerin içsel yolculuklarının bir parçasıdır. Onların içsel çatışmalarını, korkularını ve umutlarını yansıtır. Doğayla etkileşim, onların içsel iyileşme ve dönüşüm süreçlerinde kilit bir noktadır. Bu sebeple doğa, onlara sadece fiziksel bir sığınak değil, ruhsal ve duygusal bir sığınak da sağlar.
Romanda, karakterlerin iç dünyaları, travmatik deneyimlerle başa çıkma mekanizmaları ve ruhsal çözülme süreçlerini de görebiliyoruz. Bu açıdan da roman, insan psikolojisinin karanlık ve karmaşık yönlerini keşfederek, içsel mücadelelerin derinliğini de keşfetme olanağı sunuyor.
Felsefi açıdan, hikâyelerde yer alan mitolojik ve kültürel ögeler, insanın anlam arayışında mitlerin ve kolektif bilinçdışının rolünü de vurguluyor. Jung’un Arketipler Teorisi’nden burada bahsedilebilir. Azra’nın karşılaştığı denizci ve Simurg efsanesi, kolektif bilinçdışındaki arketipleri temsil ettiği ve bireyin kendi bütünlüğünü bulma sürecini simgelediği söylenebilir. Karakterlerin yaşadığı içsel çatışmalar, onların kendi varoluşsal gerçekliklerini ve yaşamlarının anlamını sorgulamalarına neden oluyor.
Kül Ormanı, varoluşsal sorgulamalar, içsel çatışmalar ve doğayla olan bağın derinlemesine incelendiği çok katmanlı bir roman. Doğa ve insan ruhu arasındaki bağları, gizemli ve masalsı bir atmosferde yaşatan roman, bizlere derin düşünsel ve duygusal deneyimler sunuyor. Ertürk, romanıyla hem çevresel mesajları hem de insani duyguları etkili bir şekilde bir araya getirip bizleri büyüleyici bir yolculuğa çıkarıyor.
YAZAN: SEDANUR YOLDAŞ
İlk yorum yapan siz olun