İki bölüm halinde yayınladığımız bu yazının “Sanata Farklı Disiplinlerden Bakış: Tarih, Toplum, Kültür ve Psikoloji” adlı ilk bölümünü okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Gelelim yazının ikinci ve son bölümüne. Sanat günlük yaşayışta birçok toplumsal kurumla ve grupla iç içe geçerken bireyleri de çok farklı şekillerde etkiler. Ekonomi, politika, din, eğitim gibi alanlar, yatırımcılar, siyasi liderler, dini önderler, eğitimciler gibi toplumu şekillendiren figürler açısından vazgeçilmez bir yere sahiptir. Sanatçıların ortaya koydukları ürünlerin aynı zamanda ekonomik bir değere sahip olmaları birçok yatırımcıyı bu alana çekerken, başkalarının erişemediği değerli ürünlere sahip olma tutkusu varlıklı insanların bir kısmını sanat eserlerinin koleksiyonunu yapmaya yönelten başlıca etkenlerden biridir. Günümüzde gerçekleşen müzayedelerde bazı sanat eserlerinin milyonlarca dolara alıcı bulabildiğini görüyoruz. Örneğin Leonardo da Vinci’nin Salvatore Mundi isimli tablosuna 2017 yılında 450 milyon dolar ödenmiştir. Bununla birlikte, sanatçıların çoğu yaşadıkları dönemde gereken ilgiyi göremez ve eserlerini yok pahasına satabilirlerse kendilerini şanslı hissederler. Örneğin, yaşadığı dönemin büyük kısmında yoksullukla, hüzünle acılarla, hastalıklarla mücadele eden ve pek bilinmeyen ama bugün dünyanın en tanınmış ressamları arasında yer alan Vincent Van Gogh, doktoru Paul Gachet’nin portresini yaparak kendisine bugünkü değeriyle yaklaşık elli sekiz dolar karşılığında satmıştı. Aynı tablo 1990 yılında seksen iki milyon beş yüz bin dolara alıcı buldu.
Kurumsal eğitimin müfredatında yer alan resim, müzik edebiyat, sanat tarihi, güzel sanat gibi dersler de yeni nesilleri sanat hakkında bilgilendirerek sanatı toplum geneline yaymayı amaçlar. Bununla birlikte iktidardaki güçlerin sanata bakışı, toplumsal işleyişte sanata ne şekilde bir rol vermek istedikleri gibi meseleler sanat eğitiminin içeriğinin ve kalitesinin belirlenmesinde etkili olur. Ülkemizin önde gelen piyano sanatçılarından İdil Biret’in bir söyleşide kendisine yöneltilen “Piyanist yetiştiriyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap bu bakımdan anlamlıdır: “Ben size piyanist yetiştirebilirim ama siz bana konser dinleyicisi yetiştirebiliyor musunuz?” Bu da bize Friedrich Nietzsche’nin bir sözünü anımsatır: “Sahip olunması zorunlu tek şey var. Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh.”

Toplumsal düzeni devam ettirmek, birlik beraberlik duygusunu güçlendirmek, kendileri için geçerli olan değerleri yaymak, iktidarlarına, ülkelerine ihtişam kazandırmak ve bu ihtişamdan pay almak isteyen yönetici seçkinler bu konuda sanattan ve sanatçılardan epey yardım almışlardır. Milli duyguları okşayan şiirler ve bağımsızlık marşları toplumun birlik beraberlik duygusunu kuvvetlendirip var kalımına hizmet eden eserlerdir. Söz konusu yöneticiler ve toplumlar tarih sahnesinden silinmiş olsalar da sanattan yararlanarak bıraktıkları izler halen yaşayabilmektedir. Osmanlı Yeniçeri askeri bandosu olan Mehteran Bölüğü’nün ve Rusya’da Sovyetler Birliği döneminde kurulmuş olan Kızıl Ordu Korosu’nun halen dünyanın çeşitli ülkelerinde sahne alıp gösteriler yapmaları bu duruma örnek olarak verilebilir. Aynı şekilde Vatikan’daki Sistina Şapeli, Sivas Divriği’deki Ulu Cami gibi anıtsal eserlerde bulunan resim, süsleme ve taş oymacılığı örnekleri gibi şaheserler sanatın yüzyılları aşan ihtişamına örnek teşkil ederler.
Sanatın toplumun hemen her kesimi ile etkileşime girmiş olması elbette onun şekillenmesinde önemli bir rol oynar ama bu konuda başrol bu etkinliği gerçekleştiren, ortaya koyduğu eserlerle toplumu etkileyerek gelişmesine ve değişmesine katkıda bulunan sanatçıya aittir. Üst düzey duyarlılıkları, farklı bakış açıları, en güzeli ve mükemmeli arayışları onları içinde yaşadıkları toplumların çizdikleri sınırların ve görebildikleri ufukların ötesine taşır. Bu nedenledir ki, Atatürk’ün dediği gibi “Sanatkâr el öpmez; sanatkârın eli öpülür ve Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Yazan: Tamer Çetin
İlk yorum yapan siz olun